<Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?
("De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var" Furkan Sûresi: 77)
Yani, "Ey insalar! Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" meâlindeki âyetin beş nüktesini dinle.
BİRİNCİ NÜKTE
Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir. Çok yerlerde zikrettiğimiz gibi, dua üç nevidir.
Birinci nevi dua: İstidat lisanıyladır ki, bütün hububat, tohumlar, lisan-ı istidatla Fâtır-ı Hakîme dua ederler ki, "Senin nukuş-u esmânı mufassal göstermek için bize neşvünemâ ver. Küçük hakikatimizi sümbülle ve ağacın büyük hakikatine çevir."
Hem şu istidat lisanıyla dua nevinden birisi de şudur ki: Esbabın ictimaı, müsebbebin icadına bir duadır. Yani, esbab bir vaziyet alır ki, o vaziyet bir lisan-ı hal hükmüne geçer; ve müsebbebi, Kadîr-i Zülcelâlden dua eder, isterler. Meselâ su, hararet, toprak, ziya, bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duadır ki, "Bu çekirdeği ağaç yap, yâ Hâlıkımız" derler. Çünkü, o mucize-i harika-i kudret olan ağaç, o şuursuz, câmid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek, içtima-ı esbab bir nevi duadır.
Lügatçe;
sırr-ı azîm-i ubudiyet: Kulluğun büyük sır ve hakikati--hububat: Dâneler, tahıl--lisan-ı istidat: Kabiliyet dil--nukuş-u esmâ: Cenâb-ı Hakk`ın isimlerinin sanatlı ve süslü görüntüleri--mufassal: Ayrıntılı, tafsilatlı--neşvünemâ: Gelişme, yayılma, olgunlaşma--Esbab: Sebepler--ictima: Toplanmak. Bir araya gelmek--müsebbeb: Netice; sebeplerden sonra meydana gelen şey--mucize-i harika-i kudret: Allah'ın kudretinin yarattığı mucizevi mahluklar--câmid: Cansız--muhal: İmkânsız; olması mümkün olmayan.
<0YORUM: