|
<
|
|
<KADİR SURESİ
(Mekke'de nazil olmuştur.)
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
1- Doğrusu Biz, onu Kadr gecesinde indirdik. (İnnâ enzelnâhu fî leyleti'l-kadr)
2- Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? (Ve mâ edrâke mâ leyletu'l-kadr)
3- Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır. (Leyletu'l-kadri khayrun min elfi şehr)
4- Melekler ve Rûh, o gece Rablerinin izniyle her iş için iner de iner. (Tenezzelu'l- melâiketu ver-rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin)
5- O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir. (Selâmun, hiye hattâ matla'ıl fecr ) ………………………………………. İbn Kesir'in açıklaması:
Allah Teâlâ Kur'ân'ı Kadr gecesinde indirdiğini haber veriyor ki bu, Kur'ân'da: "Gerçekten Biz onu, mübarek bir gecede indirdik." (Duhân, 3) diye zikrettiği mübarek gecedir. Bu gece Kadr gecesidir ve Ramazân ayı içerisinde bulunur. Çünkü Allah Teâlâ bir başka sûrede: "Ramazân ayı; öyle bir aydır ki, Kur'ân, o ayda indirilmiştir." (Bakara, 185) buyurmaktadır. İbn Abbas ve başkalan derler ki: 'Allah Teâlâ Kur'ân'ı bir bütün halinde Levh-i Mahfûz'dan dünya göğündeki İzzet Evi'ne indirdi. Sonra teker teker vak'alara göre yirmi üç senede Rasûlullah (s.a.)a inzal buyurdu.' Daha sonra Allah Teâlâ Kadr gecesinin değerini yücelterek, Kur'ân-ı Kerîm'i indirmeyi tahsis ettiği bu gece hakkında şöyle buyuruyor:
"Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır." Ebu İsâ et-Tirmizî bu âyetin tefsirinde der ki: Bize Mahmûd İbn Ğaylân, Yûsuf İbn Sa'd'dan nakleder ki; Hz. Hasan Muâviye'ye bî'at ettikten sonra, bir adam kalkıp: 'Mü'minlerin yüzünü kararttın', dedi. Veya ona; 'ey mü'minlerin yüzünü kara çıkaran adam', diye seslendi. Hz. Hasan dedi ki: 'Allah sana merhamet etsin. Beni yerme. Çünkü Allah Rasûlüne Ümeyye oğullarının kendi minberi üzerinde oturdukları gösterildiğinde o, bundan hoşlaşmadı. Bunun üzerine ona: "Gerçekten Biz, sana Kevser'i verdik." âyeti inzal edildi. Ey Muhammed, Biz sana cennette bir ırmak verdik, denildi ve sonra da: "Doğrusu Biz, onu Kadr gecesinde indirdik. Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır." denildi. Ey Muhammed, senden sonra o tahtı Ümeyye oğullan ellerine geçireceklerdir. Kasım İbn Fadl der ki; 'biz saydık ve bir de baktık ki Ümeyye oğullarının hâkimiyyeti bin ay sürmüştür. Ne bir gün fazla, ne de bir gün eksik.'
Sonra Tirmizî der ki: Bu hadîs garîbtir. Ancak bunu Kasım İbn Fadl'ın naklettiği bu şekliyle tanıyoruz. Kasım îbn Fadl ise güvenilir bir râvîdir. Yahya el-Kattân ve İbn Mehdi onu sika râvî saymışlardır. Yine Tirmizî der ki: Kasım İbn Fadl'ın kendisinden rivayet naklettiği üstadı Yûsuf İbn Sa'd -Yûsuf İbn Mâzen de denir- meçhul bir kişidir. Biz bu hadîsi, bu lafızla ancak bu şekilde biliyoruz. Bu hadîsi Hâkim de Müstedrek'in- de Kasım İbn Fadl kanalıyla Yûsuf İbn Mâzen'den nakleder. Tirmizî' nin; 'Yûsuf meçhul bir kişidir', sözünün üzerinde durulması gerekir. Çünkü Yûsuf İbn Mâzen'den aralarında Hammâd İbn Seleme, Hâlid el-Hazzâ ve Yûnus İbn Ubeyd'in de bulunduğu bir topluluk hadîs rivayet etmiştir. Yahya İbn Maîn de Yûsuf İbn Mâzen'in meşhur bir kişi olduğunu söyler. Yine ondan nakledilen bir rivayette o, Yûsuf İbn Mâzen'in güvenilir (sika) bir râvî olduğunu söylemiştir. İbn Cerîr Taberî de bu hadîsi Kasım İbn Fadl kanalıyla îsâ İbn Mâzen'den nakleder. Sonra der ki: Bu, hadîste bir ıztırâb bulunmasını îcâbettirir. Allah en iyisini bilendir. Kaldı ki bu hadîs, her türlü takdir bakımından da gerçekten münker bir hadîstir. Bizim şeyhimiz Hafız Ebu'l-Haccâc el-Mizzî; 'bu münker bir hadîstir', der. Ben (İ.Kesir) derim ki: Kasım İbn Fadl'ın Ümeyye oğullarının hâkimiyet süresini hesâb edip; bin ay bulduğu ve ne bir gün fazla ve ne de bir gün az olduğu, sözüne gelince, bu doğru değildir. Zîrâ Hasan ibn Ali emirliği Muâviye'ye teslim ettiğinde Muâviye tek başına iktidara gelmişti ki bu, kırk yılında olmuştu. Bu yılda Muâviye'ye bî'at yapılmış ve o yıla 'cemâat yılı' adı verilmişti. Sonra sürekli olarak Emevîlerin hükümranlığı Şam'da ve diğer yerlerde devam etmiş ancak Harameyn (Mekke ve Medine) de Abdullah İbn Zübeyr'in devleti bir süre Emevîlerin iktidânnın dışına çıkmış, yaklaşık dokuz yılda Ehvâz ve yakınındaki bazı şehirler bu hükümranlığın dışında kalmışlardı. Ancak bütün ülkede değil, ülkenin bazı yerlerinde emirlik ellerinden gitmişti. Nihayet 132 yılında Abbâs oğulları hilâfeti onların ellerinden almışlardı. Böylece onların iktidarı toplam olarak doksan iki yıl sürer ki bu süre bin aydan daha fazla eder. Çünkü bin ay, seksen üç yıl dört aydan ibarettir. Belki de Kasım İbn Fadi Emevîlerin iktidar sürelerinden Abdullah İbn Zübeyr'in hâkimiyet günlerini düşmüştür. Bu takdirde onun söylediği, hesâb bakımından doğruya yakın olur. Allah en iyisini bilendir. Bu hadîsin zayıf olduğuna delâlet eden bir diğer husus da Ümeyye oğullarının devletini kötülemek için sevkedilmiş olduğu ifadesidir. Eğer bu âyetle, bahsedilen konu zikredilmiş olsaydı, Kadr gecesinin üstünlüğünün onların iktidar zamanlarının kötülüğüne delâlet etmesi yerine iyiliğine delâlet etmesi gerekirdi. Çünkü Kadr gecesi, gerçekten değerli bir gecedir ve bu sûre de Kadr gecesini övmek için indirilmiştir. Öyleyse kötü sayılan Ümeyye oğullarının iktidar zamanı bu sûreyle nasıl övülebilir? Çünkü nakledilen hadîsten bunun kötülendiği anlaşılıyor. Yoksa bu, şâirin söylediği cinsten bir ifâde tarzı mıdır:
' Görmez misin kılıcın değerinin nasıl düştüğünü? Kılıç kamçıdan daha etkilidir, denince. '
Bir başka şâir de şöyle der: ' Üstün bir kişinin üstünlüğünü belirtmek istediğinde; Eksik mukayese edersen övgü yine eksiklik olur. '
Sonra âyette söz konusu edilen bin ayla Ümeyye oğullarının devrinin kasdedildiği nasıl anlaşılabilir? Çünkü sûre Mekke'de nazil olmuştur. Âyetin ne lafzı, ne mânâsı Ümeyye oğullarının devletinin bin ay süreceğini göstermemesine rağmen, âyet bu şekilde nasıl yorumlanabilir? Kaldı ki minber hicretten bir süre sonra Medine'de yapılmıştır. Bütün bunlar hadîsin zayıf ve münker olduğuna delâlet eder. Allah en iyisini bilendir. * İbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Zür'a... Mücâhid'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) İsrâiloğullarından bir adamdan bahsederek 'bin yıl Allah yolunda silah kuşandı', demiş. Mücâhid der ki: Müslümanlar buna hayran oldular da Allah Azze ve Celle: "Doğrusu Biz, onu Kadr gecesinde indirdik. Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır." âyetini inzal buyurdu. Yani o kişinin Allah yolunda bin ay kuşanmış olduğu silâh halinden daha hayırlıdır, * İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Abd İbn Humeyd... Mücâhid'den nakleder ki; İsrâiloğulları arasında gece sabaha kadar kıyama durup gündüz aksama kadar düşmanla savaşan ve bin yıl böyle davranan bir kişi varmış. İşte "Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır." âyeti bunun için indirilmiş. O geceyi ihya etmek, o adamın yaptıklarından daha hayırlıdır, demiş. * İbn Ebu Hatim der ki: Bize Yûnus... Ali İbn Urve'den nakletti ki; " Bir gün Rasûlullah İsrâîloğullarmdan Allah'a seksen yıl ibâdet edip bir göz açıp kapayacak süre isyan etmemiş olan dört kişiden bahsetti. Bunların Eyyûb, Zekeriyyâ, yaşlı adamın oğlu Hazkiyal, Yûşa' îbn Nûn olduğunu bildirdi. Rasûlullah'ın ashabı buna hayran oldular da Cebrail gelip dedi ki: 'Senin ümmetin bu kişilerin seksen yıllık ibâdetine hayran oldular ve onların bir an bile Allah'a isyan etmediklerini hayretle dinlediler. Halbuki Allah Teâlâ ondan daha iyi bir şey indirdi, işte o', dedi ve: "Doğrusu Biz, onu Kadr gecesinde indirdik. Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır." âyetini okudu. 'Bu; senin ve ümmetinin hayran olduğunuz şeyden daha üstündür', dedi. Ali îbn Urve der ki: Rasûlullah ve beraberindeki insanlar bunun üzerine çok sevindiler. Süfyân es-Sevrî der ki: Mücâhid'in "Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır." kavli hakkında şöyle dediği bana bildirildi: 'O gecede amel edip, gündüz oruç tutmak ve gece kıyam etmek bin aydan daha hayırlıdır'. İbn Cerîr Taberî bu rivayeti nakleder. İbn Ebu Hatim der ki: Bize Ebu Zür'a... Mücâhid'den nakletti ki: "Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır." kavli hakkında şöyle demiş: 'Bu, içinde Kadr gecesi bulunmayan aylardan daha hayırlıdır.' Katâde İbn Duâme, Şafiî ve başkaları da böyle demişlerdir. Amr İbn Kays der ki: 'O gecedeki amel, bin aydaki amelden daha hayırlıdır.' Kadr gecesinin; içinde Kadr gecesi bulunmayan bin aydan daha üstün olduğuna dâir bu görüş îbn Cerîr'in tercih ettiği görüş olup en doğru görüştür, diğerleri değildir. Nitekim Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur: "Allah yolunda bir gecelik ribât, (Abdesti tam almak. mescide çok adım atmak. Bir namazdan sonra diğer namazı beklemek; Allah'a iyice bağlanmak ) ondan başka yerlerdeki bin geceden daha hayırlıdır." Bunu Ahmed İbn Hanbel rivayet eder. Keza Cum'a gününü sâlih bir niyyet ve iyi bir şekilde karşılayan kişi hakkında da ona gündüzü oruçlu, gecesi ibâdetli bir yıllık amel yazılır, sözünde de benzer bir mânâ kasdedilmiştir. Ve daha buna benzer pekçok ifâdeler vardır.
* İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize İsmâîl îbn îbrâhîm... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; "Ramazân geldiğinde Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: 'Ramazân ayı geldi. Mübarek bir ay. O ayın orucunu Allah size farz kılmıştır. O ayda cennet kapıları açılır ve cehennem Kapılan kapanır, şeytânlar zincirlere vurulur. Ondaki bir gece, bin aydan daha hayırlıdır. O gecenin hayrından mahrum kalan gerçekten mahrum kalmıştır.' Neseî de bu hadisi Eyyûb kanalıyla Ebu Hüreyre'den rivayet eder. Kadr gecesindeki ibâdetin bin aya denk olduğu konusunda Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde Ebu Hüreyre'den tesbît edilmiş bir hadîste Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurur: 'Kim Kadr gecesini îmân ve ihlâsla ibâdet ederek geçirirse, geçmiş günâhları bağışlanır.'
"Melekler ve Rûh, o gece Rablarının izniyle her iş için iner de iner." Bu gecenin bereketi çok olduğundan dolayı o gecede melekler yeryüzüne inerler de inerler. Melekler inerken beraberlerinde bereket ve rahmet de iner. Nitekim Kur'ân okunduğu zaman, melekler yeryüzüne inerler, vitir halkasını çepeçevre kuşatırlar ve samimiyetle ilim taleb eden kimseye saygı için kanatlarını sererler. Rûh'a gelince; burada onunla Cebrail (a.s.)in kasdedildiği söylenmiştir. Bu takdirde, bu ifâde hâssın amma atfı kabilinden olur. Bazıları da Nebe' sûresinde geçtiği gibi, bunun bir tür melek olduğunu söylemişlerdir. Allah en iyisini bilendir. "Her iş için" Mücâhid der ki: 'O gece, her iş için selâmet gecesidir.' Saîd İbn Mansûr der ki: îsâ İbn Yûnus... Mücâhid'den nakletti ki; 'o gece selâmet gecesidir. Şeytân, o gece kötülük yapmaya veya eziyet vermeye güç yetiremez.' Katâde ve başkaları da dediler ki: 'O gecede işler kararlaştırılır, eceller ve rızıklar takdir edilir.' Nitekim Allah Teâlâ: "O gecede her hikmetli iş ayrılır." (Duhân, 4) buyurmaktadır.
"O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir." Saîd îbn Mansûr der ki: Bize Hüşeym... Şa'bî'den nakletti ki; o, bu âyete şöyle mânâ vermiştir: Melekler, Kadr gecesi güneş doğuncaya kadar mesciddekilere selâm getirirler. İbn Cerîr Taberî, İbn Abbâs'tan nakleder ki; o, bu âyeti şöyle okurmuş: "Her kişiden, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir." ..... * Elbu Dâvûd et-Tayâlisî der ki: Bize Ümran... Ebu Hüreyre'den nakIetti ki... Rasûlullah (s.a.) Kadr gecesi hakkında şöyle demiştir: "Bu gece yedinci, dokuzuncu veya yirminci gündür. O gecede çakıl tanelerinden daha çok sayıda melekler yeryüzüne inerler."
A'meş, Minhâl kanalıyla Abdurrahmân Ibn Ebu Leylâ'dan nakleder ki; o: "O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir." kavli hakkında şöyle demiştir: 'O gecede hiç bir şey sonradan meydana gelmez.' Katâde ve İbn Zeyd derler ki: 'O, bir selâmettir. Yani bütünüyle hayırdır ve tanyeri ağarıncaya kadar o gecede hiç bir kötülük yoktur.'
* Bu tefsiri te'yîd eder mâhiyette İmâm Ahmed İbn Hanbel Hayve İbn Şureyh kanalıyla... Ubâde İbn Sâmit'ten bir hadîs nakleder. Burada Rasûlullah (s.a.) buyurur ki: "Kadr gecesi son on gündedir. Kim, o geceleri Allah'ın rızâsını isteyerek ibâdetle geçirirse; muhakkak Allah Teâlâ onun önceki ve sonraki günâhlarını bağışlar. O tek bir gecedir: Dokuz, veya yedi veya beş veya üç veya son gecedir." Rasûlullah (s.a.) buyurur ki: "Kadr gecesinin emaresi onun parlak ve saf bir gece olmasıdır. Sanki o gecede ay, dolunay şeklindedir, durgundur, ne sıcak, ne soğuktur ve sabaha kadar hiçbir yıldız kovalanmak için kullanılmaz. Bu gecenin emarelerinden birisi de ertesi sabah güneşin dosdoğru çıkması ve dolunay halindeki ay şuaları gibi olmamasıdır. O gecede şeytân gündüzle beraber dışarı çıkamaz." Bu hadîsin isnadı güzelse de metninde garîblikler, ifâdesinde de münkerlikler vardır.
Ebu Dâvûd et-Tayâlisî der ki: Bize Zem'a... İbn Abbâs'tan nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) Kadr gecesi hakkında şöyle demiştir: "Parlak ve güzel bir gecedir. Ne sıcaktır ne soğuktur. Kadr gecesinin ertesi günü güneş, cılız ve kızıl olarak doğar." İbn Ebu Âsim kendi isnâdıyla Câbir İbn Abdullah'tan nakleder ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: " Ben, Kadr gecesini gördüm ve unuttum. Bu, Ramazân'ın son on gecesinden biridir. Engin ve şen bir gecedir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Sanki o, dolunaylı bir gecedir. Fecr aydınlanıncaya kadar o gece şeytân dışarı çıkamaz."
Bilginler Kadr gecesinin geçmiş milletlerde bulunup bulunmadığı, ya da yalnız bu ümmete hâs bir gece olup olmadığı konusunda iki farklı görüşe ayrılmışlardır: Ebu Mus'ab Ahmed İbn Ebu Bekr ez-Zührî der ki: Bize Mâlik nakletti ki; 'Rasûlullah (s.a.)a önceden insanların ömürleri gösterilmişti veya Allah'ın dilediği bir zamanda. Rasûlullah (s.a.) ümmetinin ömrünün kısa olduğunu görmüş ve sanki uzun ömürlü diğer milletlerin işledikleri amellerle onlara ulaşamayacağını kabul etmiş. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona bin aydan daha hayırlı bir gece olan Kadr gecesini sunmuştur.' Bu hadîs başka yoldan isnâdlarla da vâriddir. Bu ifâde, Kadr gecesinin bu ümmete tahsis edilmesini gerektirmektedir. Şafiî imamlarından 'el-Udde' isimli eserin müellifi, ulemânın cumhurundan 'da bu rivayeti nakleder. Ancak en iyisini Allah bilir. Hattâbî de bunun üzerinde icmâ' olduğunu bildirir. Ancak hadîsin delâlet ettiği gerçek o ki bizim ümmetimizde olduğu gibi diğer ümmetlerde de Kadr gecesi bulunmaktadır. * Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Yahya îbn Saîd... Mersed İbn Abdullah'tan nakletti ki; Mersed, ben Ebu Zerr'e; 'Kadr gecesini Rasûlullah (s.a.)a nasıl sordun?' diye suâl yönelttim de o şöyle dedi, demiştir: "İnsanlar arasında Rasûlullah'a en çok suâl soran bendim. Dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü, bana Kadr gecesinden haber ver, o, Ramazân ayında mıdır yoksa bir başka ayda mı?' Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: 'Hayır, o Ramazân ayındadır.' Ben dedim ki: 'Peygamberler yaşadıkça onlarla beraber bulunup onlar göç edince kaldırılır mı? Yoksa kıyamete kadar bakî mi?' Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: 'Kıyamete kadar bakîdir.' Ben; 'hangi Ramazân'dadır o?' deyince buyurdu ki: 'Onu ilk ve son on günde arayın.' Sonra Rasûlullah (s.a.) söze daldı ve konuştu. Ben, onun daldığı bir anı yakalayıp dedim ki: 'O, hangi yirmidedir?' Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: 'Onu son on günde ara ve bundan öte bana bir şey sorma.' Sonra Rasûlullah (s.a.) konuşmaya daldı ve ben dalgın olduğu bir anı gözetleyip dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü, bunun hangi on günde olduğunu haber vermezsen senin üzerinde olan hakkıma yemin ederim', dedim. Rasûlullah (s.a.) öyle bir kızdı ki tanıdığımdan bu yana öylesine kızmamıştı ve dedi ki: 'Onu son yedi'de arayın ve daha başka bir şey sorma bana.' Neseî de bu hadîsi Yahya İbn Saîd kanalıyla Ebu Zerr'den nakleder. Bu hadîs bizim zikrettiğimiz görüşe delâlet etmekte ve bazı Şîa taifesinin iddia ettikleri gibi -daha sonra îrâd edeceğimiz hadîsten de anladıkları gibi- bütünüyle kaldırılmış olmayıp kıyamete kadar bakî olduğunu göstermektedir. Onların naklettikleri hadîste Rasûlullah (s.a.) 'Kadr gecesi kaldırılmıştır, belki de bu, sizin için daha hayırlı olur', der. Gerçekten maksad, 'onun vaktinin kesin bilgisinin kaldırılması'dır. Keza bu hadîs Kadr gecesinin diğer aylarda değil Ramazân ayında bulunduğunu gösterir. Yoksa İbn Mes'ûd ve ona bağlı olarak Küfe ehlinden bilginlerin söylediği gibi, bütün yılın içerisinde değildir. Yılın bütün aylarında bulunması eşit olarak mümkündür, denemez. Nitekim Ebu Dâvûd Sünen'inde bu ifâdeden sonra der ki: 'Bu bâb Kadr gecesinin tamamen Ramazân'da olduğunun beyânındadır.' * Sonra hadîsi Humeyd İbn Zencûyeh kanalıyla... Abdullah İbn Ömer'den nakleder ve der kî: "Rasûlullah (s.a.)a Kadr gecesi sorulmuştu, ben de onu dinliyordum. Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: 'O, bütün Ramazân'dadır. ' Bu hadîsin senedindeki râvîlerin hepsi sika kişilerdir. Ancak Ebu Dâvûd, Şu'be ve Süfyân'ın bu hadîsi Ebu îshâk'ta durdurdukları nı nakleder. Ebu Hanîfe merhumdan da Kadr gecesinin bütün Ramazân ayında aranması gerektiğine dâir bir rivayet nakledilir. Gazzâlî de bu görüştedir. Ancak Râfiî bu görüşü ciddî olarak garîb sayar. Ayrıca denmiştir ki: Kadr gecesi, 'Ramazân ayının ilk gecesidir.' Bu görüş Ebu Rezîn'den nakledilir. 'Onyedinci gecesidir', de denildiği olmuştur. Bu konuda Ebu Dâvûd merfû' olarak İbn Abbâs'tan bir hadîs rivayet eder. İbn Mes'ûd, Zeyd îbn Erkam ve Osman İbn Ebu'l-Âsî'den de mevkuf bir rivayet nakleder. Muhammed İbn İdrîs eş-Şâfiî'den nakledilen bir görüş de böyledir. Hasan el-Basrî'den de bu görüş nakledilir. Bazıları bunun Bedir gecesi olduğunu ve Bedir gecesinin de 'Ramazân ayının 17. gecesi olan Cum'a gecesi' olduğunu, ertesi sabah Bedir vak'asının gerçekleştiğini, Allah Teâlâ'nın 'Ayrılık günü' diye ifâde ettiği günün bu olduğunu söylemişlerdir. 'Ondokuzuncu gecesi' olduğu da Ali ve İbn Mes'ûd'dan rivayet edilir. Yirmibirinci gecesi olduğu da söylenmiştir. * Bu görüş, Ebu Saîd el-Hudrî'nin naklettiği şu hadîse dayanır: "Rasûlullah (s.a.) Ramazân'ın ilk on gününde i'tikâfa girdi, biz de onunla beraber i'tikâfa girdik. Cibril (a.s.) gelip dedi ki: 'Aradığın şey, önündedir de i'tikâfa girmen isteniyor.' Rasûlullah (s.a.) ayın ortasındaki on günde i'tikâfa girdi de biz onunla beraber i'tikâfa girdik. Sonra Cebrail gelip dedi ki: 'Aradığın şey önündedir.' Sonra Rasûlullah (s.a.), Ramazân'ın yirminci günü sabahı kalkıp hutbe okudu ve dedi ki: 'Benimle beraber i'tikâfa girmiş olan tekrar dönsün, çünkü ben Kadr gecesini gördüm ve onu unuttum. O, son on gecede ve tek gecelerdedir. Ve ben kendimi çamur ve su üzerinde secde ediyor olduğumu görmüş gibiydim.' Mescidin tavanı o zaman hurma yapraklanyla kapalıydı ve biz gökte hiç bir şey görmüyorduk. Bir bulut kümesi geldi ve üzerimize yağmuru indirdi. Rasûlullah (s.a.) bize namaz kıldırdı. Öyle ki ben, Rasûlullah'ın rü'yâsını doğrular biçimde alnındaki çamur ve su izlerine kadar görüyordum. Bu hadîsin bir başka lafzında da 'yirmibirinci günü sabahı' şeklinde bir ifâde yer alır. Buhârî ve Müslim bu hadîsi Sahîh'lerinde tahrîc ederler. Şafiî; bu hadîs rivayetlerin en sahihidir, der. 'Yirmiüçüncü gecesi' olduğu da söylenmiştir. Müslim'in Sahîh'inde Abdullah İbn Eîıîs, Ebu Saîd el-Hudrî'nin rivayetine benzer bir rivayet nakleder ve 'yirmiüçüncü gecesidir', der. Allah en iyisini bilendir. 'Yirmidördüncü gecesi' olduğu da söylenmiştir. * Nitekim Ebu Dâvûd et-Tayâlisî... Ebu Saîd el-Hudrî'den nakleder ki; Rasûlullah (s.a.): 'Kadr gecesi yirmidördüncü gecedir', demiştir. Bu hadîsin râvîleri sika, isnadı sağlamdır. Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Mûsâ İbn Dâvûd... Bilâl'den nakletti ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: 'Kadr gecesi, yirmidördüncü gecedir.' Bu rivayetin râvîleri arasında yer alan İbn Lehîa zayıf bir râvîdir ve bu Buhârî'nin Asbâg kanalıyla... Abdullah'tan naklettiği rivayete de aykırı düşer. Buhârî'nin rivayetinde Ebu Abdullah der ki: 'Bana Rasûlullah'ın müezzini Bilâl, Kadr gecesinin, Ramazân ayının son on günündeki ilk yedi gün içinde olduğunu haber vermişti.' Bu rivayet de mevkuftur. Allah en iyisini bilendir. İbn Mes'ûd, İbn Abbâs, Câbir, Hasan, Katâde ve Abdullah İbn Vehb'den de Kadr gecesinin yirmidördüncü gece olduğu rivayet edilmiştir. Bakara süresinde Vasile ibn Eskâ' kanalıyla merfû' olarak; Kur'ân'ın Ramazan'ın yirmidördüncü gecesi indirildiğine dâir hadîs nakledilmişti. 'Yirmibeşinci gece' olduğu da söylenir. Nitekim * Buhârî, Abdullah İbn Abbâs'tan nakleder ki; Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: 'Kadr gecesini Ramazan'ın son on gecesinde arayın. Kalan dokuzunda, kalan yedisinde, kalan beşinde.' Hadîs bilginlerinin çoğunluğu bunu 'tek geceler' şeklinde yorumlamışlardı r ki bu, hem daha meşhur, hem daha açıktır. Başkaları da Müslim'in Ebu Saîd'den naklettiği hadîste olduğu gibi, bunu tek gecelere hamletmişlerdir. Allah en iyisini bilendir. Kadr gecesinin Ramazan'ın 'yirmiyedinci gecesi' olduğu da söylenmiştir. * Nitekim Müslim'in Sahîh'inde Übevv İbn Kâ'b kanalıyla Rasûlullah (s.a.)tan nakledilir ki; 'Kadr gecesi yirmiyedinci gecededir.' İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Süfyân, Zerr'den nakletti ki; o: Übeyy İbn Kâ'b'a; ey Ebu Münzir, kardeşin Abdullah İbn Mes'ûd diyor ki: 'Yıl boyu geceleri ibâdetle geçiren kimse Kadr gecesine rastlar mı?' diye sorduğumda, dedi ki: 'Allah ona rahmet etsin. O; Kadr gecesinin, Ramazân ayında ve yirmiyedinci gecesinde olduğunu bilir.' Sonra yemîn etti. 'Ben; bunu nasıl biliyordunuz? ' deyince dedi ki: 'Bize bildirilen işaret veya alâmetle. O gün, güneş ışınsız olarak doğar.' Müslim de bu hadîsi Süfyân îbn Uyeyne kanalıyla Zerr'den nakleder. Müslim'in rivayetinde şu ifâde yer alır: 'Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a yemîn ederim ki; o, elbette Ramazân ayındadır -İstisna edilen şeye yemîn etmektedir- Allah'a andolsun ki; ben, Rasûlullah (s.a.)ın bize ibâdet etmemizi emrettiği Kadr gecesinin hangi gece olduğunu iyi bilirim. Bu, yirmiyedinci gecedir. Bunun işareti, Kadr gecesinin sabahında güneşin bembeyaz ve ışınsız olarak doğmasıdır.' Muâviye, İbn Ömer, İbn Abbâs ve diğerleri kanalıyla Rasûlullah (s.a.)ın Kadr gecesinin yirmiyedinci gece olduğuna dâir haberleri nakledilir. Seleften bir taifenin görüşü bu olduğu gibi, Ebu Hanîfe ve Ahmed ibn Hanbel'in mezhebinden büyük bir kitlenin de görüşü budur. Seleften bazı kimselerden nakledilir ki; bu gecenin yirmiyedinci gece olduğu Kur'ândan çıkarılmıştır. (selaamun hiye) kavlindeki edatı (hiye) sûrenin yirmiyedinci kelimesidir. Allah en iyisini bilendir. Hafız Ebu'l-Kâsım et-Taberânî der ki: Bize İshâk İbn İbrâhîm... Katâde ve Âsım'dan nakleder ki; onlar İkrime'nin İbn Abbâs'tan naklen şöyle dediğini işitmişler: 'Ömer İbn Hattâb, Muhammed (a.s.)in ashâbını çağırıp onlara Kadr gecesini suâl etti. Onlar son on gün üzerinde İcmâ ettiler. İbn Abbâs der ki: 'Ben Hz. Ömer'e; Kadr gecesinin hangi gece olduğunu çok iyi biliyorum -veya zannediyorum- dedim.' Ömer dedi ki: 'Hangi gecedir o?' Ben, 'son on günde geçen yedinci veya kalan yedinci gecedir', dedim. Hz. Ömer dedi ki: 'Bunu nereden öğrendin?' İbn Abbâs der ki: Ben; 'Allah yedi gök, yedi yer ve yedi gün yaratmıştır. Ay yedi üzerinde döner. İnsan yediden yaratılmıştır, yediden yer, yediye secde eder. Allah'ın evini tavaf, yedi kerredir, taş atmak yedidir... ve daha birçok şeyleri zikretmiştir. ' Ömer İbn Hattâb dedi ki: 'Bizim akledemediğimiz bir konuda sen aklımı çalıştırdın.' Katâde, îbn Abbâs'tan fazla olarak yedi yer ifâdesinden sonra, 'işte Allah Teâlâ'nın "Orada tane ve üzüm bitirdi" kavli budur', sözünü ekler. Bu hadîsin isnadı sağlam ve kuvvetli olmakla beraber, metni gerçekten garîbtir. Allah en iyisini bilendir. 'Yirmidokuzuncu gece' olduğu da söylenmiştir. Nitekim * Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Hâşimoğullannın kölesi Ebu Saîd... Ubâde ibn Sâmit'ten nakletti ki; o, Râsûlullah (s.a.)a Kadr gecesini sorduğunda Rasûlullah (s.a.) buyurmuş ki: "Ramazân'dadır. Onu son on günde arayın, çünkü o yirmibir, yirmiüç, yirmibeş, yirmiyedi ve son olmak üzere tek gecelerdedir." * İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Süleyman İbn Dâvûd... Ebu Hüreyre'den nakletti ki; Râsûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: "Kadr gecesi yirmiyedi veya yirmidokuzuncu gecededir. O gece yeryüzündeki meleklerin sayısı çakılların sayısından daha fazladır." Bu hadîsin isnadında İmâm Ahmed İbn Hanbel münferid kalmıştır. Ancak isnadında bir eksiklik yoktur. 'Son gece' olduğu da söylenmiştir. Nitekim az önce geçen hadîste böyle nakledilmektedir; Ayrıca * Tirmizî ve Neseî de Uyeyne İbn Abdurrahmân kanalıyla Ebu Bükre'den naklederler ki; Râsûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: "Kadr gecesi kalan dokuzuncu, yedinci veya beşinci veya üçüncü veya son gecededir. Yani Kadr gecesini bu gecelerde araştırınız." Tirmizî bu hadîsin hasen, sahîh olduğunu söyler. Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'inde Ebu Seleme tarîkıyla Ebu Hüreyre'den nakledilir ki 'Râsûlullah (s.a.) Kadr gecesinin Ramazân'ın son gecesinde olduğu'nu söylemiştir. İmâm Şafiî merhum bu rivayetler konusunda der ki: Soran kişi peygambere: 'Falanca gecede Kadr gecesini arayayım mı?' dediği zaman, Peygamber cevâb olarak; 'evet', demiştir: Şu halde Kadr gecesi muayyen bir gecedir. Tirmizî bu anlamda bu hadîsi ondan nakletmiştir. Ebu Kılâbe'nin de 'Kadr gecesinin son on gecede değiştiği'ni söylediği rivayet edilir. Ebu Kılâbe'nin naklettiği bu görüşü Mâlik, Sevrî, Ahmed İbn Hanbel, İshâk İbn Rahûyeh, Müzeni, Ebu Bekr İbn Huzeyme ve başkalarının da dayandığı görüştür. Şafiî'den nakledilen bir görüş de budur. Kâdî'nin nakletmiş olduğu bu görüş doğruya daha yakındır. Allah, en iyisini bilendir. Bu görüşle uyuşur mâhiyette * Buhari ve Müslim'in Sahîh'lerinde Abdullah İbn Ömer'den nakledilen şu rivayet yer almaktadır: "Peygamberin ashabından bazı kimseler rü'yâlarında Kadr gecesinin Ramazân'ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşlerdir. Rasûlullah (s.a.) da; 'Bana bir rü'yâ gösterildi ki, o son yedi güne yaklaşmaktadır. Binâenaleyh onu arayan son yedi günde arasın', buyurmuştur." * Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde Hz. Âişe'den nakledilir ki; Ra-sûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: 'Kadr gecesini Ramazân ayının son on gününün tek gecelerinde arayın.' Lafız Buhârî'nindir. Şafiî'nin Kadr gecesinin değişmez olduğunu ve ayın belirtilen gününde bulunduğunu destekler mâhiyette Buhârî, Sahîh'inde Ubâde îbn Sâmit'ten şöyle söylediğini nakleder: Rasûlullah (s.a.) bize Kadr gecesini haber vermek üzere çıkmıştı. Müslümanlardan iki kişi birbirine girdi. Rasûlullah (s.a.) bunun üzerine buyurdu ki: 'Ben, size Kadr gecesini haber vermek için çıkmıştım. Falanca ve falanca birbirine girdi, ben de kaldırdım. Belki de bu, sizin için daha hayırlıdır. Ancak onu dokuz, yedi ve beşinci gecelerde arayın.' Şafiî'nin buradan çıkardığı delil ise şöyledir: Eğer bu gece belirtilmemiş ve sürekliliği ta'yîn edilmemiş olsaydı, her sene aynı yerde bulunmasıyla ilgili bir bilgi elde etmek mümkün olmazdı. Eğer yer değiştirmiş olsaydı ancak o yıl için orada ta'yîn edilmiş olduğu bilinirdi. Ancak o zaman; Rasûlullah (s.a.) onlara, o yıl nerede olduğunu bildirmek üzere çıkmıştı, denilebilir. Falanca ve falancanın birbirine girmesi üzerine ben de bunu kaldırdım sözü, tartışmanın faydalı şeyi giderdiği ve yararlı ilmi yok ettiğine dâir görüşü ile uyuşmaktadır. Nitekim Hadîste de: Kul işlediği günâhla nzıktan mahrum olur, buyurulmaktadı r. "Kaldırıldı" sözüne gelince, size kesinkes bildirilmesi kaldırıldı anlamınadır yoksa bütünüyle varlıktan kaldırıldı anlamına değil. Nitekim Şia'nın câhilleri böyle derler. Zîrâ Peygamber, "kaldırıldı" sözünden hemen sonra; onu dokuz, yedi ve beşinci gecelerde arayın, buyurmuştur. "Belki de bu, sizin için daha hayırlıdır." sözü ise 'Kadr gecesinin belirtilmemiş olması sizin için daha iyidir. Zîrâ belirtilmeyince onu araştıranlar her tarafta araştırmaya koyulurlar ve daha çok ibâdet ederler. Eğer belirtilmiş olsaydı, bu takdirde sadece o gecede ibâdet edilir ve bundan sonra yavaş davranılırdı. Kadr gecesinin müphem kalması, hikmetin İcâbıdır ki, ibâdet peşinde koşanlar bütün ay boyunca çalışsınlar ve son on günde de daha çok çaba sarfetsinler. ' Bunun için Rasûlullah (s.a.) vefat edinceye kadar Ramazân'ın son on gününde i'tikâfa girerdi. Daha sonra eşleri de i'tikâfa girmişlerdir. Bu hususu Buhârî ve Müslim, Hz. Âişe'nin hadîsinden naklederler. Yine Buhârî ve Müslim'de Abdullah İbn Ömer'den nakledilir ki Rasûlullah (s.a.) Ramazân'ın son on gününde i'tikâfa girermiş. Hz. Âişe der ki: Son on gün gelince Rasûlullah (s.a.) geceleri ihya eder, ibâdet için uyanır ve önlüğünü bağlarmış. Buhârî ve Müslim bu hadîsi tahrîc ederler. * Müslim'in, Hz. Âişe'den naklettiği bir rivayette: "Rasûlullah (s.a.), Ramazân'ın son on gecesinde diğer gecelerde çalıştığından daha fazla çalışırmış." İşte önlüğünü bağlamanın anlamı budur. Bunun kadınlardan uzaklaşma anlamına geldiği de söylenmiştir. Her iki durumdan kinaye olması da muhtemeldir. * Nitekim İmam Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Süreye... Hz. Âişe'den nakletti ki; "Rasûlullah (s.a.) Ramazân'ın on günü kaldığında önlüğünü bağlar ve hanımlarından uzaklaşırdı."
Bu hadîsin rivayetinde Ahmed İbn Hanbel münferid kalmıştır. İmâm Mâlik merhumdan da Kadr gecesinin araştırılmasında son on gecenin eşit olduğu ve bir gecenin diğerine tercih edilmeyeceğini belirten bir rivayet nakledilir. Ben, Şafiî merhumun şerhinde böyle gördüm. Güzel olan, her vakit fazlasıyla duâ etmektir. Ama Ramazân ayında daha çok. Bu ayın da son on gününde daha çok ve ayrıca tek gecelerde daha çok ibâdet edilmesi iyidir. Ve şu duanın çokça yapılması güzel görülmüştür: "Allah'ım; Sen affedicisin, affı seversin beni affet." * Nitekim İmâm Ahmed İbn Hanbel bunu Yezîd İbn Hârûn kanalıyla Abdullah İbn Büreyde'den nakleder. Bu rivayette Hz. Aişe der ki: "Ey Allah'ın Rasûlü; ben, Kadr gecesine denk geldiğimde nasıl dua edeyim? Rasûlullah (s.a.) buyurmuş ki: 'Allah'ım; Sen, affedicisin, affı seversin, beni affet', de." Tirmizî, Neşe! ve ibn Mâce de bu hadîsi Kehmes İbn Hasan kanalıyla Abdullah İbn Büreyde'den naklederler. Bu rivayette Hz. Âişe der ki: Ey Allah'ın Rasûlü, görüyor musun ya ben Kadr gecesinin hangi gece olduğunu öğrenirsem, onda ne diyeyim? diye sorduğumda buyurdu ki: Allah'ım; Sen affedicisin, affı seversin, beni affet, de. Bu ifâde Tirmizî'nin lafzıdır. Sonra Tirmizî; bu, hasen sahîh bir hadîstir, der. Hâkim de Müstedrek'inde onu tahrîc ederek; Buhârî ve Müslim'in şartlarına göre sahîh bir hadîstir, der. Neseî de bu hadîsi Süf-yân es-Sevrî kanalıyla Süleyman İbn Büreyde'den nakleder. Buna göre Hz. Âişe der ki: Ey Allah'ın Rasûlü, görüyor musun ben Kadr gecesiyle kaışılaşırsam onda ne diyeyim? dedim de, buyurdu ki: Allah'ım; Sen affedicisin, affı seversin, beni affet...
(İbn Kesir; "Tefsir" ; c: 15; s: 8537-8551) ; Çev: Bekir Karlığa, Bedrettin Çetiner)
:::::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: :::::::: Mevdudi'nin açıklaması: 'Tefhimu'l-Kur' an'
1- Gerçek şu ki, biz onu kadir gecesinde indirdik. Burada "enzelnâ hu" (O'nu nazil ettik) kullanılmıştır. Bu cümlede Kur'an zikredilmemiş tir. Ama maksat Kur'an'dır. Çünkü "inzal etmek" kendiliğinden Kur'an'a delalet etmektedir. Kur'an-ı Kerim'de bu şekildeki kullanımın çok örneği vardır. Bu kullanımlar bazen siyak ve sibakta, bazen kelamın uslübunda, bazen de zamirin neye ait olduğu önceden veya sonra zikredildiğinde geçerlidir. (Bkz. Necm an: 9) . Burada "Biz Kur'an'ı Kadir gecesi inzal ettik" buyurulmuştur. Bakara suresinde de "Ramazan Ayı" ki insanlara yol gösterici, hidayeti, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırdetip açıklayıcı olarak Kur'an o ayda indirilmiştir" (Bakara 185) buyuruluyor. Bundan da anlaşılıyor ki, Allah'ın meleğinin Rasulullah'a Hıra'da ilk defa vahiy getirdiği gece, Ramazan Ayı'nın bir gecesiydi. Bu geceye mübarek gece denmiştir: "Biz onu mübarek bir gecede indirdik." (Duhan, 3) Kur'an'ı bu gecede indirmenin iki anlamı olabilir: Birincisi, bu gecede bütün Kur'an, vahiy taşıyan meleklere intikal ettirilmiş ve ondan sonra, şartlara göre zaman zaman olmak üzere 23 senede, bu ayet ve sureleri Cebrail, Allah'ın emriyle Rasulullah'a getirmiştir. Bu görüş İbn Abbas'a aittir. (İbn Cerir, İbn Münzir, İbn Ebi Hatim, Hakim, İbn Merduye, Beyhakî) İkincisi, bu geceyi Kur'an'ın inzal edilmesinin başlangıcı kabul eden görüştür. Bu, İmam Şa'bî'nin kavlidir. Diğer bir kavil de İbn Abbas'tan nakledildiği gibidir. (İbn Cerir) Her iki kavle göre de anlam, Kur'an'ın Rasulullah'a bu gece inmeye başladığına delalet eder. Aynı gece Alak suresinin ilk beş ayeti nazil olmuştur. İslâmî davetin gereği sırasında zaman zaman nazil olan ayet ve surelerin Allah'ın Rasulullah'a indirdiği anda düzenlenmediği açık bir gerçektir. Tam tersine, kainatın yaratılışı ve ona ait olan herşey ezelde tasarlanmıştır, hazırdır. Allah'ın yeryüzünde insan yaratması, ona peygamberler göndermesi, kitaplar vermesi ve sonunda Hz. Muhammed'in (s.a.) göndererek O'na da Kur'an indirmesinin bütün planı önceden hazırlanmıştı. Kadir gecesinde ise bu planın son kısmı uygulanmaya başlandı. Bütün Kur'an'ın vahiy taşıyan meleklere indirilmesi ise hiç garip değildir. "Kadir", bazı müfessirlere göre "takdir" anlamındadır. Yani bu gece, Allah'ın, takdiri uygulamak için meleklere emir verdiği gecedir. Bunu Duhan suresindeki şu ayet teyid etmektedir: "O gece katımızdan her hikmetli emir sadır edilir" (Duhan 5) İmam Zuhrî diyor ki; "Kadir'in manası azamet ve şereftir." Yani o, çok azametli gecedir. Bu manayı teyid eden ayet aynı surenin şu ayetidir: "Bin aydan hayırlıdır."
Bu gecenin hangi gece olduğu sorulabilir. Ancak bu çok ihtilaflı bir konudur ve yaklaşık 40 görüş nakledilmiştir. Ama ümmetin büyük alimlerinin çoğunluğu, Ramazan ayının son on gecesinin tek gecelerinden biri olarak açıklamışlardır. Bu alimlerin çoğunun görüşü de 27. gece olduğu yolundadır. Bu konuda bazı sahih hadisler rivayet edilmiştir. Ebu Hureyre'den, Rasulullah'ın, Kadir Gecesi'nin 27. ya da 29. gece olduğunu söylediği rivayet edilmiştir. (Ebu Davud, Tayalisî) İkinci rivayet yine Ebu Hureyre'den şu şekildedir: "O, Ramazan'ın son gecesidir." (Müsned-i Ahmed) Zir b. Hubeyş, Ubey b. Kab'a Kadir Gecesi'ni sorduğu zaman yemin ederek ve istisna etmeden O'nun 27. gece olduğunu söylemiştir. (Ahmed, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Neseî, İbn Hibban) Ebu Zer'e bu konuda sorulduğunda şöyle demiştir; Hz. Ömer, Huzeyfe ve Rasulullah'ın ashabının pek çoğunun şüphesi yoktur ki o Ramazan'ın 27. gecesidir. (İbn Ebi Şeybe) Ubade b. Sâmit, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Kadir Gecesi, Ramazan'ın son on gecesinin tek gecelerindedir. 21. 23. 25. 27. 29. gecesidir." (Müsned-i Ahmed) Abdullah b. Abbas, Rasulullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Onu Ramazan'ın son on gecesinde arayın ki, ay bitmeden on veya dokuz gün kaladır veya yedi gün kala veya beş gün kaladır. (Buharî) Alimlerin çoğunluğu Rasulullah'ın bu sözünden kastın, "Tek'li gecelerde arayın" olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ebubekir'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: 9 gün kala, 7 gün kala, 5 gün kala, 3 gün kala veya son gece denmesinden kasıt "bu gecelerde Kadir Gecesi'ni arayındır." (Tirmizî, Neseî) Hz. Aişe (r.a) Rasulullah'tan şöyle rivayet etmiştir: Kadir gecesini Ramazan'ın son on gecesinin tek gecelerinde arayın. (Buharî, Müslim, Ahmed, Tirmizî) Hz. Aişe ve Abdullah b. Ömer'den şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah hayatı boyunca Ramazan Ayı'nın son on gününde itikafa girmiştir. Bunun hakkında, Muaviye, İbn Ömer, İbn Abbas gibi sahabilerden bazı rivayetler mervidir; bu nedenle selef ulemasının büyük çoğunluğu Ramazan Ay'ının 27. gecesini Kadir Gecesi olarak kabul etmişlerdir. Galiba Kadir Gecesinin faziletlerinden feyz alınabilmesi, insanların bir gecelik ibadetle yetinmeyip daha fazla gecede ibadet etmeleri için Allah (c.c.) Rasulû, Kadir Gecesi'ne belli bir geceyi tayin etmemiştir. Burada şu soru sorulabilir: "Mekke'de gece iken dünyanın pek çok yerinde gündüz olduğuna göre, o bölgelere hiçbir zaman Kadir Gecesi gelmeyecek mi?" Cevabı şudur: Arapça'da "Gece" kelimesi çok kere gece ve gündüzü birlikte ifade etmek için kullanılır. Onun için Ramazan'ın bu tarihlerinde dünyanın her yerinde o günün önceki gecesi Kadir gecesi olabilir. 2- Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir? 3- Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Müfessirler genellikle bunun anlamını şöyle açıklamışlardır: "O gecede yapılan iyi bir amel bin yıllık amelden daha hayırlı ve efdaldir." Kuşkusuz bu doğru bir sözdür. Rasulullah, bu gecenin ameli hakkında çok fazilet beyan etmiştir. Buharî ve Müslim'de Ebu Hureyre'den şöyle rivayet edilmiştir: "Bir kimse Kadir Gecesi iman ile, Allah'tan mükafat dileyerek ibadet için kıyam ederse, önceki bütün günahları affolunacaktı r" Müslim'de Ubade b. Samit Rasulullah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Kadir Gecesi Ramazan'ın son on gecesidir. Kim ki bu gecede ecir dileyerek ibadet için kıyam ederse Allah, onun önceki ve sonraki günahlarını affeder." Ancak ayetin kelimeleri şöyle değildir: "Kadir Gecesi'nde amel etmek bin ayda amel etmekten hayırlıdır." Ayette şöyle denilmiştir: "Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır." Buradaki bin aydan murad, 83 sene gibi ifadeler değildir. Araplarda büyük bir sayı anlatılmak istendiğinde "bin" kelimesi kullanılırdı. Bu nedenle ayetin anlamı "bu bir gece içinde o kadar büyük iyilik ve hayır yapılmıştır ki insanlık tarihinde uzun bir zamanda bile bu kadar hayırlı iş yapılmamıştır." 4- Melekler ve ruh,
Bundan kasıt, Cebrail'dir.
Fazilet ve şerefi dolayısıyla onun zikri diğer meleklerden ayrı olarak, yapılmıştır. onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. Yani o kendi kendine gelmez. Allah'ın izni ile gelir. "Her emir"den kasıt, Duhan suresi 5. ayetteki "emr-i hakim" (hikmete dayanan iş) tir. 5- Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selamdır) o. Yani, akşamdan sabaha kadar bütün gece hayırlıdır ve her türlü şerden de korunmuştur.
http://www.enfal. de/tefhim/ index.htm :::::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: :::::::: Seyyid Kutub'un açıklaması:
1- Biz Kur'ân'ı kadir gecesinde indirdik. 2- Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? 3- Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Bu olayı anlatan Kur'an ayetleri nerede ise pırıl pırıl parlamakta ve çevreye saçmaktadır. Daha doğrusu bu ayetler, insanın içine işleyen, parlak, sevecen ve sakin bir ışık seli yaymaktadır. Bu ışık yüce Allah'ın Kuran'ındaki ışığıdır. "Biz Kur'an'ı kadir gecesinde indirdik:' Bütün Kadir Gecesi boyu yeryüzü ile yücelerin yücesi arasında mekik dokuyan meleklerin ve Cebrail'in ışıklarıdır. 4- Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner. Ve yine Kur'an ayetlerinin yaydığı ışık, onların vahyin nuruna, meleklerin nuruna ahenkli olarak sunmuş olduğu tanyerinin nurudur. Varlık alemine ve varlık aleminde geziden ruhlara yayılan esenlik merheminin nurudur. 5- O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. Bu surede sözü edilen gece Duhan suresinde anılan gecedir. Orada yüce Allah şöyle buyurur: "Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz insanları uyarmaktayız. Her hikmetli iş o mübarek gecede ayırd edilir; katımızdan bir buyrukla verilen her emir. Çünkü biz elçi göndericiyiz. Peygamberleri bir kitapla gönderişimiz rahmettir. Allah işitendir, bilendir." (Duhan 3-6) Bakara suresinde de geçtiği üzere bu gecenin Ramazan gecelerinden birisi olduğu bilinmektedir. Nitekim yüce Allah Bakara suresinde bundan şöyle söz eder: "Ramazan ayı ki o ayda Kur'an insanlara yol gösterici, doğru yola iletici, eğri ile doğruyu birbirinden ayırd edici olarak indirildi." (Bakara 185) Yani insanlara iletsin diye Kur'an'ın Hz. Peygamberin kalbine indirilmeye başladığı gecedir. Tarihçi ibn İshak'ın rivayetine göre, Alak suresinin giriş kısmı olan ilk vahiy, Ramazan ayında Resulallah Hira nur dağında ibadet ederken inmeye başlamıştır. Bu gecenin hangi gece olduğu hakkında kitaplarda birçok haber yer Alır. Bunların bir kısmı bu gecenin Ramazanın yirmi yedinci gecesi olduğunu, bazıları yirmi birinci, bazıları da Ramazanın son on gecesinden birisi olduğunu belirtir. Diğer bir kısmı da tüm Ramazandan herhangi bir gecedir der. En sağlam habere göre hangi ihtimal geçerli olursa olsun bu gece Ramazan gecelerinden birisidir. KADİR GECESİ Bu gecenin adı "Kadir gecesi"dir. "Kadir" sözcüğü planlama ve idare etme anlamına gelebilir. Değer ve makam anlamına da olabilir. Her iki anlam da kainat çapındaki bu büyük olayla, Kur'an, vahiy ve peygamberlik olayı ile uyuşur. Şu varlık aleminde olan olayların arasında bundan daha büyüğü ve daha önemlisi yoktur. Yine bunun gibi kulların hayatlarında yüce Allah'ın planlamasını ve iradesini bundan daha iyi gösteren bir başka olay daha yoktur. Bu gece bin aydan daha hayırlıdır. Kur'an'da bu gibi yerlerde geçen sayı, olayın değerini sayılarla sınırlama amacı taşımaz. Bu sadece çokluğu ifade etmek içindir. Bu gece insanların hayatında binlerce aydan daha hayırlıdır. Nice binlerce ay ve binlerce sene geçip gitmiştir de, insanların hayatlarında bu mübarek ve mutlu gecenin yaptığı etkinin ve sağladığı değişimlerin bir nebzesini bile bırakamamıştır. Bu gece büyük bir gecedir çünkü bu geceyi gerçek yüzü ile kavrayabilmek insanın kavrama yeteneklerini aşar. "Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin." Sıradan insanların zihinlerinde bu gece ile ilgili olarak yaygın hale gelen birçok efsaneye sarılma ihtiyacı duymadan belirtelim ki bu gece yüce Allah'ın şu Kur'an'ı indirmeye başlamak için onu seçmesi açısından büyük bir gecedir. Bu ışık yağmurunu bütün varlık alemine akıtmak için insanın vicdanına ve hayatına Allah'ın nurundan çağlayan esenliği eksiksiz tamamlamak için seçtiğinden dolayı büyük bir gecedir. Bu gece, şu Kur'an'ın inanç sistemini ve yeryüzüne ve vicdanlara yaydığı terbiyeyi içermesi bakımından büyük bir gecedir. Bu gece melekler ve özellikle de Cebrail yanlarına bu gecede inen şu Kadir suresinin bir cinsi olması bakımından Kur'an'ı alarak indikleri için ve şu surenin kelimelerinin olağanüstü bir ifade ile canlandırdığı kainat çapındaki şenlikte yeryüzü ile gökyüzü arasına dağılıp yayıldıkları için büyük bir gecedir. Bugün biz birbiri ardı sıra uzayıp gelen nesillerin ardından bu mübarek ve mutlu geceye bir göz attığımızda, bu gecede bütün yeryüzünün tanık olduğu, akıllara durgunluk veren şu şenliği kafamızda canlandırdığımızda ve o gecede olan olayların içyüzünü derinden derine düşündüğümüzde, sonra o olayların aşama aşama zamanın, yeryüzünün, kalplerin ve akılların düşünceleri üstüne bıraktığı etkileri ve izleri gözden geçirdiğimizde. .. Gerçekten büyük bir olayla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Ve bu gerçeği işaret eden şu Kur'an'ın esrarından bir kısmını kavrayabiliriz. "Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?" O gecede her iş hikmet uyarınca açıklanmıştır, yazılmıştır. Değerler, prensipler ve değer ölçüleri o gece konulmuştur. O gece kişilerin kaderlerinden daha büyük kaderler, milletlerin, devletlerin ve halkların kaderleri hatta daha da büyüğü ve daha çoğu gerçeklerin, sistemlerin ve kalplerin kaderleri belirlenmiştir. İnsanlık bilgisizliğinden ve kötü talihinden kadir gecesinin değerini dikkatinden kaçırmış bu olayın gerçek anlamını ve bu işin büyüklüğünü kavramayı ihmal etmiştir. Ve insanlık bu olayı ihmal edip, tanımayalı beri yüce Allah'ın kendisine bahşetmiş olduğu en güzel ve en mutlu nimeti yitirmiş İslamın kendisine bahşetmiş olduğu mutluluğu ve gerçek esenliği, vicdan huzurunu, aile mutluluğunu ve toplum barışının arar olmuştur. insanlığın, madde alanında sağlamış olduğu ilerlemeler, medeniyette ve yapılaşmada almış olduğu yol, yitirmiş olduğu bu değerlerin yerine geçememiştir. İnsanlık bunca üretim patlamasına ve hayat standardını yükselmiş olmasına rağmen hala bedbaht, hala umutsuzdur. İnsanlığın ruhundan bir kez parlayan o güzelim ışık sönmüştür, kendisine ihsanda bulunan ve yücelerin yücesine yükselen pırıl pırıl sevinci yok olup gitmiştir. Kalplere ve ruhlara dolan esenlik ortadan kalkmıştır. Ve yitirilen ruh sevincinin, göğün ışığının ve yücelere kanat çırpmanın yüz aydınlığının yerine hiçbir şey geçememiştir. Bizlere mü'min olarak hiçbir zaman bu hatırayı unutmamak ve ihmal etmemek emrolunmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- bu hatırayı ruhlarımızda canlandırmak için bizlere çok rahat ve kolay bir yol göstermiştir. Böylece Resulallah ruhumuzun sonuna kadar o hatıraya bağlı kalmasını ve kainatta meydana gelen kainat çapındaki bu olayı unutmamasını amaçlamıştır. Resulallah bizlere her yıl bu mübarek geceyi kutlamamızı, Ramazanın son on gecesinde bu geceyi bekleyip araştırmamızı teşvik ederek bu yolu çizmiştir bizlere. Buhari ve Müslim'de yer alan bir hadiste Resulallah "Kadir gecesini Ramazanın son on gecesinde arayın" buyurmuştur. Yine Buhari ve Müslim'de yer alan bir hadiste Rasulullah'ın "Kim kadir gecesini imanla ve sevabını Allah'tan bekleyerek ihya eder değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır" buyurduğunu görmekteyiz. İslam dış görünüşçü ve şekilci bir din değildir. Zaten bunun için Resulallah bu gecenin kutlanmasında "iman etmeyi ve sevabını Allah'tan beklemeyi" şart olarak belirtmiştir. Bunun nedeni yapılan kutlamanın "iman ederek" bu gecenin kapsadığı büyük anlamları canlandırması ve sadece Allah'ı gözeterek, O'na samimiyetle bağlı kalarak ve "sevabını Allah'tan bekleyerek" olması içindir. İşte insanın kalbine ancak bu kutlama sayesinde Kur'an'ın indiği anlama bağlı olarak birtakım belirli gerçekler dolabilir. İslamın eğitim alanında izlediği metod, ibadet ile vicdanlardaki inanç sisteminin gerçeklerini birbirine kaynaştırmak ve ibadeti bu gerçekleri canlandırmak ve açıklamak için, sadece düşünce alanında takılıp kalmayıp aksine duygulara sızan canlı bir şekil halinde yerleştirmek için bir araç yapmaktır. Artık kesin olarak belli olmuştur ki, yalnız bu sistem sözünü ettiğimiz gerçekleri canlandırabilecek ve onu vicdanlarda ve davranış alanında harekete geçirebilecek en elverişli sistemdir. Yine açıkça ortaya çıkmıştır ki ibadet desteği olmaksızın ve ibadet yolu dışında bu gerçekleri sadece teorik olarak kavramak onları var edemez ve onlara ne kişinin hayatında ve ne de toplum hayâtında itici bir hareket sağlayamaz. Kadir gecesi hatırası ile iman ederek ve sevabını Allah'tan bekleyerek o geceyi kutlamayı birbirine bağlamak islamın parlak, sağlam sisteminin bir yönünü teşkil etmektedir.
http://www.sevde. de/Kuran- Tevsiri/Kuran_ Tefsiri.htm :::::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::::::: ::::: Elmalılı Hamdi Yazır'ın açıklaması:
(İnnâ enzelnâhu) "Muhakkak biz indirdik onu." Yani oku da ancak bize secde ve ibadet et. Çünkü yüce şanımızla biz indirdik onu, o okunan Kur'ân'ı. İlâhî kudret her kuvvetin üstünde, her kemâli içine almış olduğuna uyarmak için "azamet nûnu"yla (İnnâ enzelnâhu) "Biz indirdik onu." buyurulması indirenin büyüklüğünü ifade ederken, indirilenin şanını yüceltmeyi de ifade eder. İndirilenin ismi açıklanmıyarak (hu) zamiriyle işaret olunması da onun açıklanmasına lüzum olmayacak şekilde zihinlerde bilinmiş olduğuna işaret olması itibarıyla şânının yüksekliğine ikinci bir uyarı; sonra Kadir gecesinde indirildiğini beyan ile Kadir gecesinin kadir ve faziletinin anlatılması da yine onun kıymet ve şerefini açıklamaktır. (inaa)'nın aslı (innenaa)'dır. (inne)hükmü tahkik ile kuvvetlendirir. (naa)O nun ismi olarak müsnedün ileyh, (enzelnâhu) fiil ve fâil bir fiil cümlesi olarak haberi olduğundan, isim ve haber toplamı olan (İnnâ enzelnâhu)bir fiil cümlesini içeren bir isim cümlesidir ki müsnedün ileyh olan mütekellim (birinci şahıs) zamiri (naa)bir mübtedâ, bir de fâil olarak tekrar etmiş olmakla içiçe iki hükmü içine alan kuvvetlendiren bir ifadedir. Meânî İlmi'nde malum olduğu üzere bu çeşit cümleler kasr (tahsis) veya hükmü kuvvetlendirme ifade ederler. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sâkıt olma ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, (inne) ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekit ve yerine göre de tahsis ifade eden çok sağlam cümlelerdir. (hû) zamirinin merciine gelince, tefsircilerin çoğunluğu Kur'ân'a râcidir demişlerdir. Buhârî'de zikredilmiş olan da (huu)Kur'ân'dan kinayedir. (Buhari; Tefsiru sureti, 97) Râzî, bunda tefsircilerin ittifakını söylemiş. Cibrîl'e veya diğerine ait olduğunu söyleyenler yok değilse de, onları yalan saymamıştır. Şihâb, "zayıflığından dolayı" demişse de, mânâ itibarıyla hakiki bir ihtilaf saymadığı için olması gerektir. Zira Kur'ân'a dönmesi ile Cibril'e dönmesi birbirini gerektiriyor demektir. Diğer vecihlerde, Kur'ân: Kur'ân'ın tümüne de bir kısmına da söylenmesi doğru olduğu için "o Kur'ân" mefhumuna girer. Alûsî'nin naklettiği üzere Hattâbî (İnnâ enzelnâhu) zamiri Allah Teâlâ'nın (ikra')"oku" sözüne işaret olduğunu ve ondan dolayı bu sûrenin ondan sonraya konulduğunu söylemiştir. Kâdî Ebû Bekir İbnü'l-Arabî de bunu beğenmiş: "Bu gerçekten güzeldir." demiştir. (ikra') "Oku", Kur'ân'ın ilk inen âyeti olduğundan dolayı, onun inişi Kur'ân'ın indirilmeye başlaması demek olacağı için zamirin ona gönderilmesi de hakikatte çoğunluğun görüşüne aykırı olmaz. Ancak zamirin mercii önceki sûrede geçmiş olması itibarıyla "o Kur'ân'ı" demek gibi lafız itibarıyla da sarih (açık) olmuş olur. Ve inzali, inzale başlamakla yorumlamaya ihtiyaç kalmaz. Çünkü Kur'ân'a râcidir, diyenlerin bir kısmı, Şâbî'den rivayet edildiği üzere indirilmeye başlanmakla tefsir etmişler ve demişlerdir ki, bütün Kur'ân'ın tamamı bir gecede değil, yirmi üç senede peyderpey nazil olduğu bilindiğinden (Şehru ramadânellezî unzile fîhi'l-kur'ânu) "Ramazan ayı ki, onda Kur'ân indirildi." (Bakara 2/185) âyetinde olduğu gibi burada da maksadın, yirmi üç sene devam eden indirilişin başlangıcı olması gerekir. Onun için zamirin ilk nazil olan " oku" emrine nisbeti aynı mânâyı daha çok açıklık ile ifade etmiş olmakla beraber indirilişi, ilk indiriliş ile yoruma ihtiyaç bırakmayan güzel bir mânâ olur. Ve sûrenin Mekkî ve Medenî olması rivayetlerinin ikisine de uygun düşer. Bundan başka sûrenin Medenî olması rivayetine göre acizâne anlayışıma daha yakın görünen bir ihtimal vardır ki, o da bu zamirin (ikra')sûresinin sonundaki (Kellâ le in lem yentehi le nesfean bin nâsıyeh) "Eğer bundan vazgeçmezse, onu perçeminden yakalarız."(Alâ k, 96/15) âyetindeki "sef' " kelimesine râci olarak o vaadin Bedir harbinde yerine getirilmesine işaret olmasıdır. Bu şekilde Ebu Cehil'in o yalancı, cani kafasının kesilip cehenneme doğru sürüklendiği Bedir başarısının nüzulü (inmesi)ne işaret olarak "Eğer Allah'a ve (hak ile batılın) ayrıldığı gün, iki topluluğun karşılaştığı (Bedir) günü kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz." (Enfal, 8/41) âyetinin mânâsında olmuş olur. "Yevm" (gün), geceyi de içine aldığı için, bundan Bedir vakası Kadir gecesinin sabahında olduğu ve bu yüksek vaadin yerine getirilmesi yev m e'l-fürkân (hak ile batılın ayrıldığı gün) olan o günün gecesinden başladığı da anlaşılır. "Ramazan ayı ki insanlara yol gösterici, hidayeti, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırd edip açıklayıcı olarak Kur'an o ayda indirilmiştir. " (Bakara, 2/ 185) âyeti de bu mânâ ile tefsir olunabilir. Çünkü Bedir vakası da Ramazan ayının onyedinci günü olmuştur. Alûsî'nin kaydettiği üzere Kadir gecesi Ramazan'ın onyedinci gecesi olduğu, çünkü Bedir vakası onun sabahında vuku bulduğu Hasen'den de rivayet edilmiştir. Şu kadar ki bu ancak sûrenin Medine'de indiği rivayetine göre sahih olabilir ve çoğunluğun tercihine göre Kadir gecesinin Ramazan'da olmasına zıt olmaz. Fakat bir hayli hadislerin delaletine göre Ramazan'ın son on gününde aranması ve en çok yirmi yedinci gece olması hakkındaki rivayetlere uygun olmaz. Mekkî olması rivayetine de uymaz. Medenî olmasını tercih edenlerin asıl yönü de bu olması gerektir. Bununla beraber Cuma gününde duanın kabul edildiği saatin gizlendiği gibi Kadir gecesinin de bütün sene içinde gizlenmiş olduğu, bilhassa Ramazan'da ve özellikle son on gününde teklerde veya çiftlerde, özellikle yirmi yedisinde olması da en galip ihtimal bulunduğu hakkındaki en sağlam rivayet düşünülünce Kadir gecesi Bedir gecesinden ibaret demek değil, fakat Bedir gecesi Kadir gecelerinden biri idi. O sene Kadir, Ramazanın onyedisine rastlamıştı, diye anlamak daha doğru olur. Şu halde bütün görüşlere ihtilafsız şâmil olacak şekilde en kesin ve ittifak edilmiş olan mânâ, zamirin tüm veya kısmî mutlak Kur'ân'a döndürülmesidir. (ikra')veya Bedir de bu mânâ dahilinde birer yakın ihtimâldirler. İnzalin mânâsına gelince: İbnü Cerir ve diğerlerinde zikredilmiş olduğu üzere çoğunluk rivayet tefsirleri İbnü Abbas'tan şu ifadeleri nakletmişlerdir: 1- İkrime'den: Kur'ân hepsi birden olarak Ramazan'da, Kadir gecesinde dünya semasına indi. Sonra Allah yerde bir şey yapmak, vahyetmek istedikçe ondan indirdi, ta ki topladı. (el-Hakim;II, 222,530 & Beyhaki; es-Sünenü'l-Kübra; IV,306) 2- Hakîm b. Cübeyr'den: Kur'ân bir gecede yüksek semadan, dünya semasına tamamı olarak indi. Sonraki senelerde ayrıldı ve İbnü Abbas "Yıldızların mevkilerine yemin ederim." (Vâkıa, 56/75) âyetini okudu, ayrı ayrı, parça parça nazil oldu, dedi. (Hakim; II, 222) 3- Said b. Cübeyr'den: Kur'ân, tamamı birden olarak Kadir gecesinde dünya semasına indi de yıldızların mevkiinde oldu, Allah onu Resulüne bir kısmı, bir kısmının ardınca indiriyordu deyip sonra: "İnkâr edenler: 'Kur'ân ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu a ğır ağır okuduk." (Furkan, 25/32)(Hakim; II, 222) 4- Kur'ân'ın, tamamı bir defada indi, dünya semasında Beyt-i İzzet'e kondu ve onu Cebrail (a.s.) Muhammed (s.a.v.)'e kulların kelâmının ve amellerinin cevabıyla indirdi. (Hakim; II, 223) Aynî'nin "Buharî Şerhi"nde ifadesine göre tamamı olarak Kadir gecesinde Levh-i Mahfuz'dan dünya semasına indirildi de Beyt-i İzzet'e kondu, Cebrail (a.s.) onu sefere (kâtip melekler)ye yazdırdı, sonra da Cebrail onu Peygamber'e parça parça indiriyordu. Başı ile sonu arası yirmi üç sene oldu. İbnü Cerir'de Şâbî'den de iki rivayet vardır: 1- Bize ulaştı ki, Kur'ân tamamen birden olarak dünya semasına indi.(Hakim; II, 223) 2- Kur'ân'ın ilki Kadir gecesinde indi. Onun için tefsirler de başlıca bu iki vecih üzere yürümüşlerdir. Birincisinde zamir Kur'ân'ın tamamına râci ve inzal (indirme), bilindiği üzere bir defada indirmek mânâsında; ikincisinde ise indirmenin başlangıcı mânâsına olmuş oluyor. Zamirin (ikra')"oku" emrine gönderilmesi de bu ikinci mânâyı daha açık ve hiç yorumsuz olarak ifade etmiş oluyor. Üçüncü olarak arzettiğimiz üzere "sef' " kelimesine gönderilerek Bedir'e işaret olması da, Medenî olması rivayetine göre, en yakın ve en uygun bir mânâ görünüyor. K ur'ân'a nisbet olunan inzalin mânâsı, Bakara Sûresi'nin başında da geçtiği üzere gayb âleminden, şehadet (görünen) âlemin açıklamak demek olduğu için, Kur'ân'da gelecekle ilgili olarak bildirilen bir vaad ve tehdidin yerine getirilmesi, haber verilen bir hadisenin fiile çıkarılması mânâsında da doğrudur. (fî leyleti'l-kadr( kadri) ) "Kadir gecesinde", yani Kadir gecesi indirdik, yahut Kadir gecesi hakkında indirdik. Çünkü bazıları zamiri bu sûre mânâsına Kur'ân'a döndürerek bu sûreyi Kadir gecesi hakkında, yani Kadir gecesinin şeref ve faziletini açıklamak için indirdik meâlinde tefsir etmişlerdir ki, muzafın hazfine veya (fiy) harf-i cerrini sebebliğe yormuşlardır demek olur. Gerçi bundan sonraki âyetler Kadir gecesinin hayır ve faziletini beyan etmek için sevkedildiği için bu sûrede bu mânâ da yok değildir. Fakat bu âyeti buna yormak eksiktir. Zira doğrudan doğru zarflık mümkün iken sebebliğe veya muzafın hazfine gitmek zahirin tersi olduğuyu gibi, sûrenin asıl sevki doğrudan doğruya gecenin kadrinden önce onda indirilmiş olan indirilenin, yani zamirin merciinin kadr ve şerefini açıklamak için olması gerekirdi. Yoksa o K u r'ân'ın Kadir gecesinde indirildiği söylenmeden doğrudan doğruya Kadir gecesinin faziletini açıklamaya geçildiği şekilde Kadir gecesinin en büyük feyzinden sükut edilmiş olacağı gibi sûrenin endinden öncesiyle olan ilgisi gözetilmemiş, tertipte buraya konulmasının hikmetine işaret edilmemiş olur. Önceki mânâda ise sûrenin zevki yukarda kırâeti emredilen Kur'ân'ın kadrini beyan için olup, gecenin fazileti onun içinde bundan sonraki âyetlerin mâsîka lehi (kendisi için sevkedileni) olduğundan gerek öncesine, gerek sonrasına ilgisi tamdır. Onun için rivayet bakımından da, dirâyet bakımından da güvenilen taraf birincisidir. Kadir, (kadere, yakdiru) fiilinin masdarı olarak esası, güç yetirmek demek olup, hüküm, haya, takdir, şeref ve azamet, baskı yapmak mânâlarına gelir. Râzî der ki, kadr ve kader birdir. Ancak sükun ile masdar, üstün ile isimdir. Kadir gecesi denilmesinde de tefsirciler bu mânâlardan her birine göre birkaç vecih beyan etmişlerdir: BİRİNCİSİ: İbnü Cerir'in Mücahid'den naklettiği vechile hüküm gecesi demektir ki Dühan Sûresi'nde "Biz O'nu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. (O gecede) Her hikmetli emir onda ayırt edilir." (Duhan, 44/3-4) buyurulduğu üzere her hikmetli emrin, yani ilâhî takdirde hükmedilmiş işlerin, yahut birçok işlere hükmeden büyük muhkem emirlerin farkedildiği, ayırt olunduğu mübarek gece demektir. Zira pekçok tefsircinin görüşüne göre o mübarek gece, Kadir gecesidir. Şaban'ın yarı gecesi olan Beraat gecesi diyenlere göre de orada söz geçmişti (Duhan, 44/3-4 âyet i ne bkz.) Bu mânâ ile çokları Kadir gecesi demek, takdir gecesi demek olduğunu söylemişlerdir. Fakat varlıkların işlerinin ve hükümlerinin takdirlerini ve vakitlerini tayin mânâsına asıl takdir ezelî olduğu için burada kastedilen o hüküm ve takdirin açıklama ve yerine getirilmesi ile hüküm ve kaza olması lazım gelir. Âyette (yufraku)=(ayı rt edilir) buyurulması da buna delalet eder. Kader ve kaza biri diğerinin mânâsına da kullanıldığı için bazıları kaza, bazıları da hüküm diye ifade etmişlerdir. Bunu bir sene zarfındaki eceller ve rızıklar gibi işlerin kazası diye kayıtlayarak tarif etmek bazı rivayete dayanarak yayılmış ise de (kükkü emrin hakiymin) "Her hikmetli emir"den açıkça anlaşılan yalnız bir sene ile kayıtlanmış değil, birçok senelere, asırlara ve devirlere ilgisi olan mühim ve büyük işlerdir. Mesela Kur'ân'ın nüzulü senelerce devam etmesi takdir edilmiş, hükümleri kıyamete kadar eserlere ve senelere hâkim; peygamberlik, aynı şekilde Bedir, bütün İslâm fetihlerinin başlangıcı olan bir zafer. Kadir gecesinin asıl kıymeti de bö y le feyzi içeren hikmetli emirlerin yerine getirildiği hüküm ve kaza gecesi olmasındadır. İKİNCİSİ: Zührî'den rivayet edildiği üzere Kadir, bizim de kadir ve haysiyet tabir ettiğimiz üzere şeref ve azamet mânâsına olmasıdır ki, azamet ve şeref gecesi demek olur. Çünkü (khayrun min elfi şehr) "Bin aydan hayırlıdır." ÜÇÜNCÜSÜ: Tazyik (sıkıştırmak, daraltmak) mânâsına olmasıdır ki, tazyik gecesi demek olur. Zira o gece inen meleklere yer dar gelir denilmiştir. Bu bize şunu ifade eder ki büyük, şerefli olayların ortaya çıkmasının sonundaki hayır ve selâmetin yüceliği oranında büyük bir şiddet ve tazyik ile ilgilidir. Nitekim Kur'ân'ın inişi de meleğin şiddetli baskını ile başlamıştı. Şu halde Kadir gecesinde bu üç mânânın üçü de var demektir. Bu sûrede (Leyletu'l-kadri) "Kadir gecesi" ünvanının üç defa zikredilmiş olması da buna bir işarettir.
2. (Ve mâ edrâke mâ leyletu'l-kadr( kadri) ) "Ve ne bildirdi sana, nedir Kadir gecesi?" Yahut "Bildin mi nedir Kadir gecesi?"; yani o Kadir gecesi öyle büyük bir gecedir ki, sırf senin kendi dirayetine kalsaydı onun mahiyetini, kadrinin derecesini bilemezdin. Fakat o ineni biz indirdiğimiz gibi, bunu da aşağıda olduğu gibi biz bildirdik. Bu şöyle de ifade olunabilir: "Bildin mi hem ne kadir gecesi?" 3. (Leyletu'l-kadri) "o Kadir gecesi". (Bu, âyetleri altı sayan Mekkî ve Şâmî'de bir âyettir). (khayrun min elfi şehr(şehrin)) "Bin aydan daha hayırlıdır." O gece amel, ibadet ve mücâhede ile erilecek olan hayır ve sevap, onsuz bin ay amel ile kazanılacak olan hayır ve sevaptan daha çok, daha fazla hayırlıdır. Bir sınır ve miktar ile tayin ve tahdit edilmeyecek kadar çok hayırlıdır. Artık ne kadar daha çok hayırlı olduğunu Allah bilir. Bu sırf Allah Teâlâ'nın Muhammed ve ümmetine bir lütfu ve ihsanıdır. Bu tafdil (üstün gösterme) için en az olarak bin adedinin ölçü olarak gösterilmesi tahsis için değil, çoğaltmak içindir. Böyle iken bir seneden veya bin asırdan denilmeyip de (elfi şehr) "bin ay" deyip özellikle ay ile ifade olunmasının sebebine gelince, bu hususta birkaç rivayet vardır: 1- İbnü Münzir'in ve İbnü Ebi Hâtim'in ve "Sünen"de Beyhakî'nin Mücahid'den rivayet ettikleri vechile; Hz. Peygamber (s.a.v.) İsrailoğulları' ndan bir erin Allah yolunda bin ay silah giyinmiş olduğunu anlatmıştı. Müslümanlar buna şaştılar ve amelleri kendilerine pek küçük göründü. Allah Teâlâ da bu sûreyi inzal buyurdu. (Beyhaki; IV, 306) 2- İbnü Ebi Hâtim'in Ali b. Urve'den rivayetine göre: Resulullah (s.a.v.) bir gün İsrailoğulları' ndan dört kişinin seksen sene Allah'a ibadet edip, göz açıp kapayacak kadar bir zaman günah işlemediklerini anlatmış, Eyyûb'ü, Zekeriyya'yı, Hazkil b. Acûz'u, Yuşâ b. Nûn'u zikretmişti. Ashab-ı kiram buna hayret ettiler. Bunun üzerine Cebrail gelip "Ey Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinden hayrete düştüler. Allah Teâlâ sana ondan daha hayırlısını indirmiştir." diye (İnnâ enzelnâhu) sûresini okudu da, "İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışınızdan daha hayırlıdır." dedi. Resulullah da sevindi. (Suyuti; VIII, 568) 3- İmam Mâlik'in "Muvatta"da naklettiğine göre Resulullah'a ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Resulullah kendi ümmet fertlerinin ömürlerini kısa sayarak başkalarının uzun ömürde yaptıkları amellere yetişememelerinden endişe etmişti. Allah Teâlâ da ona Kadir gecesini verdi ve onu diğer ümmetlerin bin ayından daha hayırlı kıldı. Bu rivayetlere göre bin ayın tahsisi seksen küsur senenin bu ümmet içinde bir insan için çoğunluk itibariyle uzun bir ömür olmasına işaret demek olur.(Muvatta; İtikaf, 15) 4- Tirmizî, İbnü Cerir, Hâkim, Taberânî ve İbnü Merdûye ve "Delâil"de Beyhakî, Kasım b. Fadl Haddânî tarîkıyla Yusuf b. Sa'd (bazılarında Yusuf b. Mâzin, İbnü Cerir'de İsa b. Mâzin)'den Hz. Hasan b. Ali (r.a.)'ye isnad edilen bir hadis rivayet etmiştir: Yusuf b. Sa'd demiş ki: Muaviye'ye biatten sonra Hasan b. Ali'ye bir adam kalktı da müminlerin yüzlerini kararttın, yahut "ey müminlerin yüzlerini karartan!" dedi. (İbnü Cerir'in lafzında: İsa b. Mâzin dedi ki: Hasan b. A l i (r.a.)ye: "Ey müminlerin yüzlerini karartan, kalktın da şu adama, yani Muaviye b. Ebi Süfyan'a biat ettin?" dedim) bunun üzerine Hz. Hasan şöyle dedi: (rahimekallah) "Allah sana rahmetle muamele etsin", beni azarlama, çünkü Peygamber (s.a.v.) hazretlerine rüyada Ben-i Ümeyye minberi üzerinde gösterildi, bu fenasına gitmişti, bunun üzerine nazil oldu. (Tirmizi; Tefsiru Sureti 97/1 & Suyuti;VIII, 569) "Muhakkak biz sana Kevser'i verdik." (Kevser, 108/1) Ey Muhammed, yani cennette bir nehir, hem de yani o Kadir gecesi Ümeyyeoğullarını n melik olacağı bin aydan hayırlıdır ey Muhammed" ve bunu rivayet eden Kasım, hakikatte Ümeyyeoğullarını n saltanatını hesap ettik bin ay ediyor, ne fazla ve eksik, dedi, demişlerdir. Buna göre (khayrun min elfi şehr) "bin aydan hayırlıdır" âyeti, Emevî devletinin müddetine ve aynı zamanda onun da bir h a yır olduğuna işaret etmiş ve gaibden haber veren bir mucizeyi de içine almış oluyor. Hz. Peygamber'in minberi Medine'de konulmuş olduğu için bazıları bundan sûrenin Medenî olduğuna delil getirileceğini de söylemişlerdir. Bir takımlarının zannetmek istedikleri gibi Emeviler'in mutlaka kötülüğüne değil, onlara hayır isbat etmiş olması itibarıyla lehlerinde demek olanı bu hadisin sıhhati tesbit edilebilmiş olsaydı da (elfi şehr)"bin ay"ın mânâsını ve tahsis edilmesinin sebebini tefsir için en açık bir delil olurdu. Fakat sıhhati tesbit edilememiş, ancak zayıf mı, yoksa münker mi olduğunda ihtilaf edilmiştir. Tirmizî der ki: Bu, bir garib hadistir, biz bunu ancak bu şekil ile tanıyoruz. Ve Kasım b. Fadl hadisinden Yusuf b. Sa'd'den: "Bir de Kasım b. Fadl'dan, Yusuf b. Mâzin'den denilmiş. Kasım b. Fadl Haddânî sikadır. Yahya b. Saîd ve Abdurrahman b. Mehdî onu doğrulamışlardır. Fakat Yusuf b. Sa'd bilinmeyen (meçhul) bir adamdır. Biz ise bu hadisi bu lafız ile ancak bu yönden tanıyoruz". Bunun özeti "Dürrü Mensur"da da zikredildiği üzere zayıf demektir. Suyûtî "İtkan"da der ki: "Bu hadis ile sûrenin Medenî olduğuna delil olunuyorsa da Müzenî bu hadise münker demiştir." Bununla beraber Alûsî'nin naklettiği üzere Hatîb, İbnü Abbas'tan da ve aynı şekilde İbnü Müzeyyeb'den de şu lafız ile tahric eylemiş: Allah'ın Nebisi (s.a.s.) dedi ki: "Bana rüyada Ümeyyeoğulları gösterildi, minberime çıkıyorlardı, bu bana ağır geldi bunun üzerine, (İnnâ enzelnâhu fî leyleti'l-kadr) indirildi." (Hatib; Tarihu Bağdadi; IX, 44 & Suyuti; VIII, 569) ve Celâleddin Suyûtî "Dürrü Mensur"da bunu da zikrettikten sonra: "Şu halde Müzenî'nin, o hadis münkerdir, görüşünde bence tereddüt vardır" diye inkârdan yüz çevirerek zayıflık ile yetinmek istemiştir. İbnü Cerir de (elfi şehri)'nin tefsirinde gerek İsrailoğulları âbidi ve gerek bu Emeviyye hadisi rivayetini de zikrettikten sonra bu görüşler içinde tenzilin (indirmenin) zâhirine en yaraşan görüş, Kadir gecesinde amel, Kadir gecesi bulunmayan bin ay amelden daha hayırlıdır, diyenlerin görüşüdür. Diğer görüşler birtakım batıl mânâların davalarıdır ki, onlara ne haberden, ne akıldan, ne de tenzilde mevcut bir delalet yoktur, diye karar vermiştir. Böyle karar vermek ise rivayet ettiği o haberleri red ve inkâr demek olduğu cihetle, bu da Müzenî'ye iştirak etmiş demektir. Tarihe müracaat edildiği surette de ilk bakışta hesapça bir uyuşmazlık görülür. Zira bin ay, seksen üç sene dört ay eder. Halbuki Hz. Hasan'ın emirliği Hz. Muaviye'ye teslimi tarihi olan kırk bir senesi Rebîülevvel'inden veya Rebiülâhir'inden veya Cemaziyelûlâ'sı ndan itibaren Emeviler'in sonuncusu olan İkinci Mervan'ın öldürüldüğü yüz otuz iki senesi sonuna kadar sayıldığı takdirde Emeviyye devletinin müddeti doksanbir sene on ay yahut dokuz yahut sekiz ay eder ki bin yüz yahut bin yüz bir yahut bin yüz iki aya ulaşır. Bu halde arada en az yüz ay kadar bir fark var demektir. Bununla birlikte bu konuda selahiyet sahibi olan İbnü Esir ve Kâdî Cemaleddin ve Ebu'l-Fidâ gibi tarihçiler bu farkın önemli olmadığına kani olarak anılan hadisi kabul edip nakletmişlerdir. Nitekim Ebu'l-Fidâ şöyle der: Emevî devleti halifeleri ondörttür. Birincileri Muaviye b. Ebi Süfyan ve sonuncuları Mervan Ca'dî'dir ve devletlerinin müddeti doksan küsur senedir. Bu ise yaklaşık bin aydır. Kâdî Cemâleddin b. Vasıl (r.a.) der ki: İbnü Esir tarihinde şöyle demiştir: Hz. Hasan Kûfe'den yürüdüğü zaman ona bir adam rastladı da, "ey müminlerin yüzlerini karartan" dedi. O da: Beni bana kınama, çünkü Resulullah (s.a.v.)a rüyasında gösterilmişti ki Ümeyyeoğulları onu minberine adım adım çıkıyor, bu onun gücüne gitti, bunun üzerine Allah Teâlâ (İnnâ a'taynâke'l-kevser) ve (İnnâ enzelnâhu fî leyleti'l-kadr Ve mâ edrâke mâ leyletu'l-kadr Leyletu'l-kadri khayrun min elfi şehr) âyetlerini inzal buyurdu. Görülüyor ki bu tarihçiler buna karşı çıkmayıp "bin ay"ın yaklaşık olarak Ümeyyeoğulları' nın saltanatına işaret olmasını yeterli görerek hadisi tarih açısından kabul etmişlerdir. Buna göre asıl maksat anlaşılmış, adedi kesin değildir, Emevî devletinin saltanatının sayılı olan hayırlılığına ve müddetine yaklaşık bir işaret ile Peygamber'e verilmiş olan Kadir gecesinin sınırsız olan hayrını beyandır demek olur. Tarihçiler, zayıf olan rivayetleri de kaydedegeldikleri için bun d an haddi zatında hadisin sıhhatini kabul etmek lazım gelmezse de tarih açısından yapılacak itiraza bir cevap teşkil etmek itibarıyla bunun bir önemi bulunduğu da inkâr olunamaz. Bu bakımdan anılan hadis münker sayılmaması gerekir. Ancak Tirmizî'nin Kasım b. Fadl sika (doğru kişi)dır demesine, onun ise Ümeyyeoğulları saltanatının ne fazla ne eksik bin ay olarak hesap edilmiş olduğunu söylemesine göre bunun yaklaşık değil, tam olması gerekir. Şu halde tarihçilerin sözü ile bunu nasıl bağdaştırmalı veyahut hangisini tercih etmeli sorusu ortaya çıkar. Bizim kanaatimize göre hadisçinin, inanılır bir hadisçi olması itibarıyla tahkiki; tarihçinin tarihçi olması itibarıyla takrîbinden daha tercih edilir olması lâzım gelir. O halde bilinen tarihe karşı bunun sebebi ne olabilir? Bunda fikrimizce üç sebep ihtimallidir: BİRİNCİSİ: Hadisin bazı rivayetinde "minberine çıkıyorlar", bazı rivayetinde "onun minberini gönülleri çekiyor" lafızlarıyla ifade edilmiş olduğuna göre mefhumu Emeviler'in minbere çıkışı, yani saltanatta terakkisi müddeti üzerindedir. Bu ise Hişam b. Abdilmelik ile son bulmuş, ondan sonraki sekiz sene yıkılma devri, yani minberden iniş zamanı olmuşur. Hz. Muaviye'nin istiklali kırk bir sene Cemâziyelûlâ'sında, Hişam'ın ölümü yüz yirmi b e ş senesi Rebiülevvel'inde olduğuna göre toplamı seksen üç sene on ay eder. Bundan ikinci Muaviye'nin istifası ile Mervan'ın melik olmasına kadar geçen zaman fasılası gibi beş-altı ay müddet çıkarılınca geriye tam seksen üç sene dört ay kalır ki, bu da Kasım'ın da dediği gibi ne fazla ne eksik olarak tam bin ay eder. İKİNCİSİ: Müddetin toplamı olan doksan iki seneden Yezid'in ölümü üzerine Abdullah b. Zübeyr hazretlerinin muhalif olarak halifeliği müddeti olan dokuz seneye yakın zaman da Emeviler'in istiklalinden çıkarılması gerekeceğine de işaret olabilir ki, bu da araştırma yapmak suretiyle incelense aynı sonuca varılabilir. ÜÇÜNCÜSÜ: Emevi melikleri içinde Birinci Yezid'in zamanında Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi, dokuzuncuları olan İkinci Yezid b. Abdilmelik'in, onbirincileri olan İkinci Velid b. Yezid b. Abdilmelik'in sapıklık ve ahlâksızlıkları sebebiyle hayırsızlıkla bilinen sekiz küsur sene müddetleri doksan ikiden çıkarıldığı takdirde de seksen üç sene küsur ay kalır ki, bu da aynı sonuç dem e ktir. Şu halde bin ay ile yetinilmesi bu üç ihtimalden birine ve hatta her birine işaret olacağı cihetle bin ay yaklaşık değil, tahkikî olarak bu husustaki geleceği bütün inceliğiyle ifade eden bir mucize vahyolmuş olur. Bu şekilde Râzî'nin hikâye ettiği vechile Kâdî Abdülcebbar'ın aşağıdaki itirazı da varid olmaz. Kâdî Abdülcebbar zikredilen rivayeti ayıplayarak demiştir ki: Bu bin ayın Emeviler'e ait günler olması uzaktır. Çünkü Emeviler'in günleri yerilmiştir. Allah Teâlâ Kadir gecesinin faziletini zikrederken öyle yerilmiş olan günlerle karşılaştırarak zikretmez. Yani (khayr) ism-i tafdil olduğu için bin aydan daha hayırlıdır demek, o bin ayın da hayır olmasını gerektirir. Bu ise Emevi devleti günlerinin yerilmesi değil, öğülmesi demek olacağı cihetle yakışmaz, diye yermiştir. Râzî de buna karşı demiştir ki: Bu yerme, zayıftır. Zira Emeviler'in zamanları, dünya saadeti itibarıyla büyük günlerdir. Onun için Allah Teâlâ'nın şöyle demiş olması mümkünsüz olmaz: "Ben sana bir gece verdim ki, dinî saadet itibarıyla o gece Emevi günlerinin dünyevî saadetinden çok daha hayırlı ve daha faziletlidir" . Gerçekte Emeviler'in günlerinin Resulullah'a hoş gelmeyecek, gücüne gidecek kötülükleri, şer yönleri de bulunmakla beraber büyük fetihleri ve İslâm'ın o sırada geçirmekte olduğu fikir ayrılığı ve ihtilâl buhranlarının önüne geçerek birliği iadesi gibi dinî, dünyevî hayır ve saadet yönleri de çok olduğu inkâr edilemez. Bin ay hakkında bizim arzettiğimiz düşünceye göre ise şer yönleri çıkarılıp atılarak öyle hayrı içine alan aylarla bildirilmiş olduğu cihetle anılan yerme ve itirazın varid de olmayacağı anlaşılır. Hakikatte Kadir gecesi, gerek meşhur olduğu üzere Kur'ân'ın ilk nazil olduğu peygamberlik gecesi olarak düşünülsün, gerekse Bedir gecesi olsun, iki takdirde de onun nice nice asırlara, devletlere hâkim olan hayır ve hareketi Emevi devletinin en hayırlı günler ve aylarından daha hayırlıdır. Onların bu hayırlı günleri de bin ay kadar olacaktır, denilmekte açık bir mânâ ve mucize bulunduğunu inkârın mânâsı yoktur. Sonra bunu birtakım kimselerin sandığı üzere Emeviler'in sırf aleyhine kabul etmek doğru olmayacağı gibi, her yönden lehlerine kabul etmek de doğru olmayacaktır. Bununla beraber hadisin rivayetinden sıhhati isbat edilemeyip naklî kıymeti sonuçta Tirmizî'ni n dediği gibi zayıf olmaktan kurtarılamadığı cihetle tefsiri yalnız buna dayandırmak da doğru olamaz. Onun için en güzel mânâ bu rivayetlere ihtimal ile beraber, İbnü Cerir'in dediği gibi mutlak olarak Kadir gecesinde amel, Kadir gecesi bulunmayan bin ay a m elden daha hayırlıdır, diye anlamaktır ki, bu da onun hayırlılığı sayısız olduğunu açıklamakla Peygamber ve ümmetine özel bir müjdedir. Şimdi onun hayırlılığı şöyle beyan olunuyor. 4. (Tenezzelu) "iner" fiil-i muzarî, aslı (tetenezzelü) 'dür. Yani ilerde iner, peyderpey iner (el-melâiketu) "melekler" ve (ver-rûhu fîhâ) "ruh onda." Şihab'ın beyanına göre bu (fîhâ)zamirinde iki vecih vardır: Birisi: Geceye ait olmasıdır ki, bu şekilde ruh, melaikeye atfedilerek, o gecede melekler ve ruh peyderpey iner demek olur, zahiri de budur. İkincisi: Melâikeye ait, vav da hâliye olmasıdır ki, Ruh içlerinde olduğu halde melekler iner demektir. Tefsircilerin çoğunluğunun görüşüne göre Ruh'tan maksat Cibril'dir. Bazıları da, Ruh büyük bir melektir ki, gökleri ve yeri yutsa ona bir lokma olur, demişler d ir. Burada (ve lâ te'yesû min revhillâh) "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin." (Yusuf, 12/87) gibi rahmet mânâsına olduğunu da söylemişlerdir. Ve daha çeşitli görüşler vardır. (Nebe', Meâric ve İsrâ Sûresi'nde "De ki: 'Ruh Rabbimin emrindendir. " (İsra, 17/85) âyetinde geçen açıklamalara bkz.) Herhalde bundan Ruh'un melâikeden daha özel olduğu anlaşılır. Bazıları bunların dünya semasına indiğini söylemişlerse de açık olan, yere ve kadire mazhar olan kimselere inmeleridir. ( bi izni rabbihim) "Rablerinin izniyle." Âyette "Rab" tekil, muzafun ileyh olan "hüm" zamiri çoğuldur. Dilimizde "Rablerinin" diye tercemesinde "rab" çoğulmuş gibi bir benzeyiş meydana geliyor. Yanlış anlaşılmasın, maksat kendilerinin Rabbi olan Allah Teâlâ'nın izniyle inerler demektir. "Biz ancak Rabbimizin emriyle ineriz." (Meryem, 19/64) buyurulduğu üzere meleklerin inişi Allah'ın emriyle olduğu bilinirken bunu açıklamanın faydası bu işin özellikle önem ve büyüklüğüne tenbihtir. (min kulli emrin) "Her emirden." Bu (min) öncesine de, sonrasına da ilgili olabilir. Birincisine göre ecliyye olarak (Tenezzelu)' ye müteallık, yani o gece yerine getirilmesi takdir edilmiş olan her emir için demektir, deniliyor. Bununla beraber izinle ilgili olması daha yakındır. Hep hayırla ilgili veya din ve dünya ile ilgili yerine getirilecek her emirden izniyle demek olur ki, bu şekilde izni açıklamanın asıl hikmeti bu genelleme olduğu da anlaşılır. Zira bu gece ilerisi için hâkim, her türlü mukadderatın tayin edildiği ve birbirinden ayrıldığı gece olduğundan diğer vakitlerde olduğu gibi yalnızca özel bir emirle ilgili izinle değil, her emirden izin ile inerler. (kulir-rûhu min emri rabbî ) "De ki: 'Ruh Rabbimin emrindendir." (İsra, 17/85) âyeti gereğince, Ruh Rabbânî emirden olduğu cihetle burada ruhun en büyük Ruh, meleklerin inişi de o en büyük ruhun emrinde nüzul olduğunu mânen bir beyan gibi de olur. "Melekleri, kullarından dilediğine, emrinden ruh ile indirir." (Nahl, 16/2) âyetinin mefhumu olması da düşünülebilir. Ruh'un, Cibril ile tefsiri bu mânâların hepsinde geçerlidir.
5. Ancak her emrin hayır ve şerre de şâmil olması ihtimaline karşı, "Kadr"e mazhar olacaklar hakkında şer ihtimalini defetmek için buyuruluyor ki, (Selâmun) "bir selâm." Yani sırf selamettir. Yahut Allah tarafından bir selamdır. Melekler, müminlere selam verir dururlar, (min kulli emrin)buna bağlı olduğuna göre, her emirden, korkulu her şeyden selâmettir. Yahut selamet müjdesi, selamet tebliği olan bir selamdır. (hiye) "O gece", (hattâ matla'ıl fecr(fecri) ) "Ta fecrin doğuşuna veya doğuş zamanına kadar." Daha Türkçesi tanyeri ağarıncaya, sabah oluncaya kadar. Bu mânâya göre (selaamun)mukaddem (önce gelmiş) haber, (hiye)muahhar (sona getirilmiş) mübtedadır. Bu takdirde (selaamun)'da vakıf edilmemesi lâzım gelir. Fakat bundan başka İbnü Abbas'tan rivayet edilmiş olarak (selaamun) üzerinde vakıf yapmak da caiz görülmüştür ki bu şekilde "selam", mahzuf mübtedânın haberi olarak (hiye min kulli emrin selamun) "bu, her bir emirden selamdır" meâlinde bir cümle, (hiye hattâ matla'ıl fecri)'de, mübteda ve haber olarak ayrı bir cümle olmuş olur. Masdarın mâmûlünü önce getirmek caiz olmadığı hakkındaki Nahiv kaidesi ile olan itiraza, zarfların bundan istisnasıyla cevap verilmiş olduğu da meşhurdur. Bununla beraber, bize öyle geliyor ki, burada selam, (kaalu selaamrn kaale selaamun) sözündeki selam gibi haberi hazfedilmiş mübteda yahut (min kulli emrin) mukaddem haber olarak melâikeden veya doğrudan doğruya Allah tarafından selam olması üzere cümle-i mutarıza olması tartışmaya hiç yer bırakmaz ve her hangisi olursa olsun asıl maksat Kadir gecesinin içine alabileceği bir baskı anlayışından veya emrin umumundan dolayı Peygamber ve ümmetine bir şer ve zarar ihtimalini uzaklaştırmakla sırf hayır ve selameti anlatma ve müjdelemedir. Yahbî gibi bazıları (selaamun)'de vakfı caiz görmemişler ve demişlerdir ki: Bu şekilde (hiye hattaa matla'ı'l-fecri) beyanının bir faydası olmaz. Çünkü her gecenin sabaha kadar olduğu malumdur. Fakat bunda da o fevkalâde olan hayır ve selametin bazı saatlere tahsis edilmiş olmayıp sabaha kadar deva m ettiği, haberin faydasının gereği kabilinden olarak, işaret edilme faydası bulunacağı inkâr olunamaz. İşte Kadir gecesi büyük büyük mukadderatın tayin ve yerine getirilmesi maksadıyla her emirden görevli meleklerin ve ruhun peyderpey inmesiyle, yeryüzünde büyük bir tazyik (baskı) meydana getiren fevkalâde büyük bir ruhâniyete erişmiş ve sabah oluncaya kadar böyle hayır ve selamet olan büyük bir gecedir. Böyle bir gecenin sabahı ise sırf hayır ve selamet olacağı öncelikle sabit olur. Yani burada hayır ve selamet mânâsına göre "hatta" gayesinde ters anlamı (mefhum-ı muhalif) yoktur. Hatta gece mefhumuna göre iskat-ı maverâ (dışındakileri düşürme) ifade ederse de asıl sözün sevkedildiği hayır ve selamet anlamına göre iskat (düşürmek) için değil, hükmü uzatmak içindir. Çünkü (Ves subhı izâ esfer)"Ağardığı zaman sabaha andolsun." (Müddessir, 74/34) ve (Ved duhâ) "Kuşluk vaktine andolsun." (Duhâ, 93/1) kasemlerinden de anlaşıldığı üzere fecrin doğuşu ve sabahın ağarması ve duhâ (kuşluk vakti)nın yayılması âdet olarak bir işaret delilidir. Nitekim Râzî'nin nakli üzere bu gecenin gündüzünü takip etmesini istemesi meselesinde İmam Şa'bî demiştir ki: Evet gündüzü de gecesi gibidir. Bunun selam ve selamet olmasına verilen mânâlar şunlardır: 1- Meleklerin müminlere selam ve duasının çokluğu. 2- Şerlerden ve âfetlerden salim olmak mânâsına tam selamet ve menfaat, hayır olması ki, şeytanın saldırısından selamet mânâsı da bunda dahildir. 3- Ebu Müslim'in görüşüne göre korkulu rüzgarlardan, yıldırımlardan ve bunlara benzer ezalardan salim olmasıdır. 4- Bölümlerinin her birinde ibadet etmek bin aydan hayırlı olmakta farklılıktan salim olmasıdır. Çünkü diğer gecelerde farz ilk üçte birinde, nafileler ortasında, dua seherde olması müstehaptır. Şu da bilinmiş olsun ki, bu mübarek gecede dua sünnettir. O icabet vakitlerinden birisidir. İmam Ahmed ve sahih diyerek Tirmizî, Nesaî, İbnü Mâce ve daha diğerleri Hz. Aişe'den şöyle rivayet etmişlerdir: Demiştir ki: "Ey Allah'ın Resulü, Kadir gecesine rastlarsam ne diyeyim?" dedim. Buyurdu ki: (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü anni.) "Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle, de." (Tirmizi; Daavat, 84 & ibn Mace; Dua, 5 & Ahmed b Hanbel; I, 419, 438; VI, 171,182,183, 258) Aynı şekilde namaz ve diğer ibadet şekilleri ile gayret ederek çalışmak da sünnettir. Süfyan-ı Sevrî demiştir ki, o gece dua etmek, namaz kılmaktan daha sevaptır. Kur'ân okuyup da dua ederse güzel olur. Resul-i Ekrem (s.a.v.) hazretleri Ramazan geceleri gayretle çalışır ve tertîl ile Kur'ân okurdu. Rahmet âyeti geçtikçe ister, azap âyeti geçtikçe Allah'a sığınırdı. İbnü Receb de demiştir ki: En mükemmel olan namaz, Kur'ân kırâeti, dua, tefekkürü toplamaktır. Peygamber (s.a.v.) bunların hepsini yapardı. Özellikle son onunda daha çok yapardı. Bazıları demişlerdir ki: Teravih ile kıyam meydana gelir. Beyhakî, Enes b. Malik (r.a.)'ten şöyle rivayet etmiştir: Resulullah buyurdu ki: "Her kim Ramazan ayı çıkıncaya kadar akşam ve yatsı namazlarını cemaatle kılarsa Kadir gecesinden birçok haz alır." (Beyhaki; Şuabü'l-İman; Hadis No: 3707) Malik ve İbnü Ebi Şeybe ve İbnü Zencûye, Beyhakî Said b. Müseyyeb'den rivayet etmişlerdir ki: Kadir gecesi yatsı namazında cemaatte hayır buluna n ondan nasibini almış olur. İbnü Hacer Heytemî (rh.a.) Tuhfetü'l-Muhtâ c'da der ki: Kadir gecesini görene, saklaması sünnettir. Onun kemâliyle faziletine ancak Allah Teâlâ'nın bildirdiği kimseler nail olur. Kadir gecesini görmek ne demek olduğu hakkında da âlimler hayli bahisler yapmışlardır. Alûsî'nin açıkladığı üzere açık olan budur ki: Onu görmek demek, ona mahsus olan nurlar ile meleklerin inmesi gibi özelliklere, ilmi ifade eden alametleri görmek yahut öyle bir ilmi ifade eden ve hakikati ancak ehlince bilinen bir keşfe ermektir. Kadir gecesi, meşhur olduğu üzere, Kur'ân'ın nazil olduğu veya sabahında Bedir zaferinin vuku bulduğu gece olduğuna göre o bir defa olmuş geçmiştir. Her sene Ramazan'da olacak olan onun şeref ve hatırasıdır, demek olur. Nitekim bazıları onun bir defa olup kalktığını kabul etmişlerdir. Fakat Kadir gecesi onlardan dolayı değil, onlar Kadir gecesine rastlamış olduğuna göre de Kadir gecesi bütün sene içinde gizli olup, en çok Ramazan'da ve en çok son onunda ve en çok yirmi yedinci veya sonuncu gece olması ihtimali en galip bulunan mübarek bir takdir gecesi olarak tekrar eder ki, bilinen, çoğunluğun görüşü de budur. Ve (khayrun min elfi şehr) "bin aydan hayırlıdır" âyetinden ortaya çıkan da bu gecenin "günlerin efendisi" olan cuma ve arefe gecelerinden de daha faziletli olmasıdır. Bununla beraber bunda da hayli münakaşa edilmiştir. Bu âyet gereğince bunun Mirâc gecesinden de daha faziletli olması gerekir. Fakat yukarılarda da geçtiği üzere Resulullah hakkında Mirac gecesi daha faziletli, ümmet hakkında da Kadir gecesi daha faziletli olduğu söylenmiştir. Fakat Kadir gecesi, sene içinde dönen gizli bir gece olduğuna göre bu büyük olayların hepsi birer Kadir gecesine tesadüf etmiş olması, bütün ihtilafı kaldıracak olan en güzel bir şekil olmuş olur. Bunlar içinde Kur'ân'ın ilk nazil olduğu Kadir gecesi ise, hepsinden en faziletli olan yegane Kadir gecesi olması gerektir ki, her Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi, bunun her sene devretmiş olma şerefiyle gizli olan Kadir gecesine isabeti en çok düşünülen bir gece olduğu cihetle çoğunluğun görüşü burada toplanmıştır. Bunun gündüzünde de gecesi gibi dua ve ibadet ile mücahede sünnet olur. Ki bunda çeşitli mütâlaalar sebebiyle meydana gelen farklılıklar da ortadan kaldırılmış olur. Zira bilinmektedir ki yer üzerinde bir yerde gece olurken, diğer bir yerde gündüz olur. Her iklimde bulunan kendi gecesini ihya etmek suretiyle aynı hayır ve selametten faydalanırsa da gündüzüyle beraber hesap edilmesi, icabet için daha ihtiyatlı demektir. Bütün bu açıklamadan sonra sûrenin kendisinden sonrasına bağlanmasından çıkacak olan mânâ da şu olur: O okunması emredilen Kur'ân'ı böyle bir Kadir gecesinde indiren biz büyük şan sahibi olan Rabbin olduğumuz için ancak bize secde et ve yaklaş. Bu mânâda ise Mirac gecesinin daha yüksek oluşunu anlamak mümkün olur. Cenab-ı Allah biz kullarını da Kadir gecesinin hayır ve faziletine eren salih kullar zümresine soksun. Alûsî'nin kaydettiği üzere Sofiyye ıstılahında Kadir gecesi, Allah yolunu tutanın, sevilen Hakk'a oranla kıymet ve mertebesini tanıyacağı özel bir tecelliye erdiği gecedir ki, o gece hak yolcusunun aynı toplantıya ve marifette yetişkinler makamına ilk girdiği vaktidir. Nitekim İbnü Farıd bu mânâda şu beyti ne güzel söylemiştir: "Eğer o sevgili yaklaşırsa bütün geceler Kadir gecesidir, Nasıl ki bütün kavuşma günleri Cuma günüdür."
Şeyhin bu beytinde Cuma gününün Kadir gecesinden daha faziletli olması görüşüne de işaret vardır. "Allah doğru yolu gösterendir, ancak maksûda şâyân O'dur."
(Elmalılı Hamdi Yazır; "Hak Dili Kuran Dili" ; c:9; s: 334-350)
|
Yahoo! Türkiye açıldı! Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de! http://tr.yahoo.com/ Etiketler: KADİR SURESİ
|
|
|
|
|
|
|
<0YORUM: